Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aslında Bir Sanat Var

Sadettin Ökten

Aslında Bir Sanat Var Gönderileri

Aslında Bir Sanat Var kitaplarını, Aslında Bir Sanat Var sözleri ve alıntılarını, Aslında Bir Sanat Var yazarlarını, Aslında Bir Sanat Var yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Modernist Batı estetiğinde var olan trajik değerinden bah- setmek gerekirse Batı anlayışına göre insan doğuştan suçludur ve dünyaya gelmek bir suçtur. Yine Batı anlayışına göre doğruluk ve iyilik timsali bir kahraman hayatında öyle bir girdabın içine girer ki bu girift meseleyi çözmek mümkün değildir. Bunu ancak kendi varlığını feda ederek, yani hayatını bedel olarak ödeyerek telafi edebilir. İslâm medeniyet tasavvurunda ise her insan doğuştan masumdur. Dünyaya gelmek bir suç değil, bir ilâhî takdirdir. Doğruluk timsali bir adam kaderin bir cilvesi sonucunda çözülmez, girift bir meseleyle, yani zorlu bir problemle karşılaşabilir. Burada bir yanda hakikat ve doğruluk, diğer yanda onun karşıtı olan suç yahut girift mesele söz konusudur. Bu ikilem, İslâm medeniyetine mensup bir insan için de büyük bir sorun ve rûhî bir açmazdır. Ancak bu insan bu meseleyi, ölümüyle kendini feda etmek yerine tevekkül,teslimiyet, sabır, iltica ve gayret ile çözmeye çalışır. Hakk'ın tecellisi gelmedikçe ölümün var olmayacağını bilir. Bu açmaz onun için bir çile ve bir imtihandır; belki sonunda bir mânevî mertebeyle taltif edilecektir. Çünkü yine bilir ki hayatta çözümsüz problem yoktur, problemin ya da açmazın Allah'tan geldiğini ve çözümün yine Allah'ta olduğunu bilmiş, buna iman etmiştir o insan. Rabbi kendisini bir imtihan sorusuyla sınamaktadır. Böyle bir imtihanla karşı karşıya kalan beşer, çözümün Allah'ta olduğunu bildiği için yine O'na müracaat eder ve yaklaşır.
Sayfa 262 - 263Kitabı okudu
Güzelin hemen yanında yer alan ve akla gelen "yüce", bir sanat değeri olmakla beraber sadece Allah'ın eserine atfedilen bir niteliktir. İnsanın yüce bir eser ortaya koymaya dirayeti ve mecali olmaz. Çünkü yüce; beşerin kavrayamayacağı, onu korku ve ümit arasında bırakan, hürmet duygularına yönelten, esrarlı, vakur ve azametli bir büyüklüktür. Bu nitelikleri ancak Allah'ın eserinde görebiliyoruz. Evren, sema ve yıldızlar, dağlar ve denizler, Allah yolcusu bir insan; yücenin tecelli ettiği mahaller ve varlıklardır. Ruhun ve insanın duygusal âleminin, yüce değerini tatmaya ve yüce ile tanışmaya ihtiyacı vardır. Muhatap yüce ile karşılaşıp onu idrak edince Allah'a karşı olan aczini ve kulluğunu hisseder. Hayret ve hayranlık duyguları içinde kulluğunu tazeler. Nadir de olsa bazı kereler Allah yüce değerinden bir tecelliyi sanatkâra ilham etmiş, o da bu emre ittibâen (uyarak) bu değeri eserine nasıl olduğunu bilmeksizin yansıtmıştır. Böyle bir eserle karşılaşan muha- tap; bu eseri bir anda gerçeğiyle mukayese eder ve eserden müessire intikal ederek gerçeğin sarsıcı ve kavranamaz bü- yüklüğü karşısında kulluğunun ikrarı ile Allah'a bağlılı- ğını tazeler.
Sayfa 261 - 262Kitabı okudu
Reklam
Ruh ezelden cemal ile birlikteydi, sonra cemalden ayrılarak yeryüzüne indi. Yeryüzündeki hayatı cemale büyük bir özlem ve iştiyak içinde geçmektedir. Allah kulunun bu derin ve coşkulu arzusunu ve ihtiyacını, güzelin aşikâr ve mestur (gizli) tecellileriyle lutf ve inâyet göstererek yerine getiriyor. Niyazî-i Mısrî bu hali bir nutkunda şöyle ifade ediyor: Ey garib bülbül diyarın kandedir. Bir haber ver gülizárın kandedir Sen bu ilde kimseye yâr olmadın Bir haber ver gülizarın kandedir (...) Gökte uçarken seni indirdiler Çár ânâsır bendlerine urdular Nûr iken adın Niyazı koydular Şol ezelki itibarın kandedir Güzeli hissetmek için belli bir eğitimden, daha doğru tabiriyle belli bir seyir sürecinden geçmek lazım. Bu seyir sürecinde güzeli temaşa eden ehil kimselerle birlikte olunur, onlara iştirak edilir, zihin ve kalp her an uyanık olarak onların halini kabule müştak bir durumda olmak icap eder. Malumdur ki "Hal sâridir." derdi Fethi Gemuhluoğlu Bey. Bu seyirde temaşa ehli, güzele müştak olan ruha sevmeyi öğretir. Güzel, seversen zuhur eder. Seven her şeyi güzel görür. Değil olağanüstüyü, olağanı bile... Allah dostları "Sevginin cünun hali aşktır." buyurmuşlardır. Aşk coşkundur. Aşk gelince akıl zâyi olur. Yunus Emre diyor ki: (...) Bu denize düşen ölür dediler Ölür ise ko ki ölsün n'olısar Aşk gelicek cümle eksikler biter Bitmez ise ko ki kalsın n'olisar (...)
Sayfa 259 - 260,261Kitabı okudu
272 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Aslında Bir Sanat Var
Yazarın iki bakış açısıyla yazmış olması ve bunu vurgulaması dikkate değer. Kitap aslında daha çok kavramlar üzerinde durduğu için biraz yavaş akıyor bir roman gibi okunabilecek bir kitap değil. Deneme tarzında kaleme alınmış. Yazarın yalın dili okunmaya değer. Kendi yaşamından verdiği örnek ve anılarından istifade etmek mümkün. Kitabın
Aslında Bir Sanat Var
Aslında Bir Sanat VarSadettin Ökten · Tuti Kitap · 2019134 okunma
İslâm medeniyet tasavvuruna göre Allah, O'nun zatını bilsin bilmesin, O'nu tanısın tanımasın, O'na iman etmiş olsun olmasın, bütün insanları ve evreni yaratmıştır. Her şeyin ve herkesin Rabbi O'dur. Bu açıdan bakıldığında cemal tecellisi de bütün insanlaradır. Dolayısıyla sadece cemal tecellilerinin yansıdığı eserler ilâhî bir güzelliği hâiz olduğu için evrensel olma niteliğini taşır. İslâm medeniyet tasavvuruna göre İslâmiyet tek hakikattir. Herkesi Hakk'a ve hak dairesine davet eder. İslâm peygamberi tüm insanlığa gönderilmiştir ve tebliği kıyamete kadar geçerlidir. İslâm medeniyet tasavvuruna ait toplumsal sanat uzayı İslâmiyet'in çizdiği temel değerler manzumesine uygun olduğu için aynı zamanda fıtratla da örtüşmektedir. Çünkü değerleri vazeden de ve insanları yaratan da O'dur. Onun vaadinde hulf (sözünde durmama) olmaz. Bu uzayda üretilen eserlerden cemal tecellisini yansıtanlar, bu tecelli tüm insanların fıtratına uygun olduğu için aynı zamanda evrenseldir. Bazı kimselerin bu evrenselliğin farkında olma- yışı, bu eserlerin evrensel olma niteliğini ortadan kaldırmaz.
Sayfa 257 - 258Kitabı okudu
Yaratılmış evrene ve yeryüzündeki doğaya insana dönük bir maksat ve bu maksatta bir hüsün tecellisi izâfe ediyoruz. Burada Allah'ın iradesini, azametini, kudretini ve cemal tecellisini görmek mecburiyetindeyiz. Bunun ötesinde canlılar ve insan da güzeldir. Hayatın olağan akışı içerisinde pek fark edemediğimiz bu güzellikler, zamanın belli kesitlerin- de kendilerini iyice vurguluyor. Dolayısıyla bizâtihi evren, doğa, canlılar ve insan emsalsiz birer sanat eseridir. Bu saydıklarımız, gerçek hayatın içinde dinamik bir bütünlük arz ederek yer almaktadır. Bu ahenkte ses, renk, hareket ve insan için her an değişen bir ruh hali söz konusudur. Birey bu büyük ahengi sürekli değişen perspektiflerden seyre- der ve bir süre sonra bu ahenk biter. Çünkü âlemde her şey fânîdir. Ancak yaşanan bu deneyimin hatırası derûnumuzda kalır. Bu hususu daha açık bir hale getirmek için Kesriyeli Sıtkı Bey'i dinliyoruz: Doldur ey sâkî bu cem bezminde bir gün mey biter Boş kalır fånî kadehler tel susar hey hey biter Dem geçer devran döner hicran biter her şey biter Boş kalır fånî kadehler tel susar hey hey biter
Sayfa 255 - 256Kitabı okudu
Reklam
Cemal tecellilerine mazhar olan sanatkâr için artık söz ve varlık olarak "ben" yoktur. Sadece "O" vardır. Bu yüzden İslâm sanatkârı derin manasıyla kul olduğunun bilincindedir.
Sayfa 255Kitabı okudu
Her sanatkârın ilk ürünleri olağanın ifadesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Sanatkâr bu aşamada taklit veya tekrar niteliğinde ürünler meydana getiriyor. Sanatın teknik zorlukları, bu sırada ortaya çıkan kader oyunları sanatkârı burada, bu aşamada kalmaya mahkûm edebilir. Bu noktada kalan sanatkâr form, kitle, hacim, renk ve ses oyunlarına mahkûm olan kişidir. Çok az sanatkâr bu aşamayı geçtikten sonra nadir olan, esas teşkil eden, erişilmez güzele doğru yola çıkıyor. Bu yolculuk -yukarıda da değindiğimiz gibi görünenden görünmeyene, somuttan soyuta, varlıktan yok oluşa doğru bir yolculuktur. Sanatkâr maddi yüklerini atabildiği ölçüde soyuta yaklaşır. Necip Fazıl bu yolculuğu şöyle anlatır: Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış Sanatkâr soyuta yaklaştıkça Hakk'ın her an vâki olan (mey- dana gelen) cemal tecellileriyle tanışmaya başlar. Bu tecelliler ona o vakte kadar hissetmediği heyecan ve ürperişleri tattırır.
Sayfa 253Kitabı okudu
İslâm medeniyet tasavvurunda sanatkâr, toplumsal sanat uzayının kendine çizdiği sınırlar içerisinde kalır ve bura- daki kaideler mûcibince söz konusu duygusal yeteneğini ve eser üretme becerisini kendinden bilmez. Bunları Allah'ın kendisine verdiği bir lutuf, bir nimet olarak görür.
Sayfa 252Kitabı okudu
Osmanlı zamanından sonra geçen yaklaşık bir yüzyıl içerisinde, sözünü ettiğimiz Osmanlı medeniyet yorumuna çağı yansıtan ve zamanın ihtiyaçlarına cevap veren ciddi bir katkı yapamamış olduğumuzdur. Bunu özellikle içinde yaşadığımız postmodern çağda Batı entelijansiyasının insânî değerler açısından orta- ya çıkan ıztırabını ve çaresizliğini gördükten sonra daha iyi idrak etmiş bulunuyorum.
Sayfa 243Kitabı okudu
278 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.