İstanbul, yüzyılın dönümünde, birbirinden ayrı iki şehir halindeydi. Haliç’in kuzeyinde Pera, yani Beyoğlu yükseliyordu; Hıristiyanların şehri. Güneyindeyse İstanbul tarafı; Müslümanların şehri. Limanın üstündeki Galata Köprüsü’nden geçmek, bir dünyadan bir başka dünyaya, bir tarih çağından öbürüne geçmek demekti.