Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bir Milletin Yeniden Doğuşu

Atatürk

Lord Kinross

Atatürk Gönderileri

Atatürk kitaplarını, Atatürk sözleri ve alıntılarını, Atatürk yazarlarını, Atatürk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ama ne de olsa kötümser ve karanlık ufkun üstünde bir umut ışığı belirmişti.
Sayfa 125
Savaşmak için topumuz, tüfeğimiz olmayabilir, bu takdirde dişimiz ve tırnağımızla dövüşürüz...
Reklam
Düşman bizi öldürmek isteğinde değildir,” dedi. “Düşmanın niyeti bizi mezarımıza diri diri gömmektir. Şimdi çukurun tam kenarında bulunuyoruz. Fakat son bir gayretle toparlanırsak, kendimizi kurtarmamız mümkündür.
Bu kuvvetin kaynağı, her şeyin üstünde olan şiddetli bir tutkuydu: Bir yurtseverin, ülkeye yararlı olduğuna inandığı şeylerle kaynaşmış tutkusu. Mustafa Kemal kendi adına iktidar ya da şan ve şeref peşinde koşmuyordu. Bunu sadece, yarının Türkiye’si üzerinde beslediği yapıcı düşünceleri gerçekleştirmek için istiyordu.
Aydın kafasıyla, savaşın yalnız silahlarla değil, insanların zihnine ekilip geliştirilecek düşüncelerle kazanılabileceğini görüyordu.
Yunanlıların Ege kıyılarına işgal bayrağını dikmelerinden birkaç gün sonra, Mustafa Kemal de kurtuluş sancağını Karadeniz kıyılarına dikmiş bulunuyordu. Şimdi Anadolu savaşı başlayacaktı. Türk milletinin tarihinde yeni bir yaprak açılmıştı.
Reklam
Yurdun İtilaf Devletleri’nce işgali, nihayet önüne geçilmesi olanaksız bir felaket olarak kabul edilebilirdi. Ancak, yüzlerce yıldan beri küstah ve hain bir uyruk olarak bilinen Yunanlıların işgaline uğramak, hiçbir yurtsever Türk’ün sindiremeyeceği bir hareketti. Bu tam, Türk’ün savaşçı ruhunu bir kere daha ateşlemek için gereken kıvılcımdı.
O sırada Balfour’un yerine İngiliz Dışişleri’ne bakan Lord Curzon, Türkiye’deki durumu artan bir endişeyle izliyordu. Mart sonlarına doğru kabineye verdiği muhtırada Barış Konferansı’nın gecikmesi ve İtilaf kuvvetlerindeki galibiyet azminin azalması yüzünden, Türklerde direnme duygusunun canlanması tehlikesine işaret etmişti.
“Gecenin en karanlık olduğu ve hiç bitmeyecek sanıldığı zaman, gün doğuşunun en yakın olduğu zamandır.”
“Kafes açılmış, önümde geniş bir âlem vardı. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim,”
Reklam
Seziş ve kavrayışı eskiden beri güçlü olduğu için İstanbul adlı bu facire-i dehr’in gerçek karakterini değerlendirmekte gecikmemişti.
Beyoğlu, yabancıların şehriydi ve imparatorluğun bütün serveti yabancıların elindeydi. Yabancılar sırtlarını kapitülasyonlara dayamıştı. Kapitülasyonlar, yabancıları vergiden muaf sayan, merkezi Türk hükümetine önem vermeden kendi dinini ve kendi kanunlarını uygulamakta serbest bırakan birtakım ayrıcalıklardı.
İstanbul, yüzyılın dönümünde, birbirinden ayrı iki şehir halindeydi. Haliç’in kuzeyinde Pera, yani Beyoğlu yükseliyordu; Hıristiyanların şehri. Güneyindeyse İstanbul tarafı; Müslümanların şehri. Limanın üstündeki Galata Köprüsü’nden geçmek, bir dünyadan bir başka dünyaya, bir tarih çağından öbürüne geçmek demekti.
Bitirme sınavlarını başarıyla verdi ve 13 Mart 1899’da İstanbul’daki Harp Okulu’nun piyade sınıfına girmeye hak kazandı.
Burası, Türklerin Makedonya’yı ve Tesalya’yı almalarından sonra Anadolu’nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.