Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri

Cemal Granda

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri Gönderileri

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri kitaplarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri sözleri ve alıntılarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri yazarlarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir akşam yemeği sırasında sofranın en neşeli anında Atatürk, yine bu şekilde şakalaşan Nuri Conker'e dönüp: -Sen reisi cumhur olabilir misin? Diye sordu. -Olurum. Hem senden daha iyi idare ederim... -Öyleyse prova edelim. Geç otur bakalım koltuğa. Şimdi sen reisicumhursun. Söyle bakalım önce ne yapacaksın? Nuri Conker hiç istifini bozmadan keyifle Atatürk'ün koltuğuna oturdu. Çevresini şöyle bir tepeden bakışla süzdükten sonra bana dönüp: -Hayvanlar, yemek getirin, dedi. Herkesin yüzünde bir gülümseme. Atatürk de gülüyor. Bana dönüp: -Çelebi Efendi. Ben böyle mi söylüyorum? diye sordu. Hayır, diye cevap versem, bu biraz da dalkavukluk olacaktı. Kendimi toparladım . Fırsat bu fırsat deyip, hemen taşı gediğine yerleştirdim: -Aşağı yukarı böyle oluyor paşam. -Anlaşıldı. Sen reisicumhurluk yapamayacaksın. Dur ben yine yerime geleyim, dedi.
Sayfa 217Kitabı okudu
Eğlencelerden sonra Gülhane Parkından Büyükada Yat Kulübüne giderken bir olay oldu. Atatürk'ü geçiren, çevresini sarıp O'nu çılgınca alkışlayan halkın arasında sımsıkı bir çarşafa sarılmış bir kadın, dikkatini çekmişti. Hemen kadının yanına doğru gitti : -Hanımefendi, adınız nedir?» diye sordu. -Hafız Hanım. -Nerelisiniz? -Eyüp'lüyüm. -Hafız Hanım, benim hatırım için başındaki şu siyah örtüyü atıp, etrafı daha rahat görmek istemez misin? Kadın bu sözlere, sözle değil , iki eliyle sarıldığı çarşafı başından çıkarıp atarak karşılık verdi. Sonra gözlerini Atatürk'ten hiç ayırmayarak diz çöktü. Ellerine sarılıp öperken dudaklarından şu cümleler döküldü: -Sana kurban olayım...
Sayfa 127Kitabı okudu
Reklam
Atatürk, birdenbire kararlar verirdi . Yine öyle olmuş coşan halka, sayısız devrimlerinden birini daha müjdeliyordu. 1927 yılında ne pahasına olursa olsun yapmağa karar verdiği ve 1928 kış aylarını da hazırlıklarıyla geçirdiği Latin harflerinin Türkçeye alındığını ilan edişi işte o; geceye rastlar. İleri bir millet olabilmemiz için yeni harflerin kullanılması gerektiğini halka anlatan Atatürk şöyle diyordu: -Yeni Türk harfleri çabuk öğrenilmelidir. Yeni Türk harflerini her vatandaşa, kadına, erkeğe, hammala, sandalcıya öğretiniz. Bu ödevi yaparken düşününüz ki, bir milletin yüzde onu, yüzde yirmisi okuma-yazma bilir de, yüzde sekseni, doksanı bilmezse ayıptır. Bu millet utanmalıdır. Ama Türk Milleti , utanmak için yaratılmış bir millet değildir. İftihar etmek için yaratılmış, şanlı, şerefli bir millettir. Tarihi baştan başa iftiharla dolu bir millettir. -Okuma-yazma bilmeyenlerin çokluğu, onun hatası değildir. Hata, Türk'ün seciyesini anlamayarak, kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin bu hatalarını kökünden temizlemek zamanı gelmiştir. Hataları düzelteceğiz. Bu hususta bütün vatandaşların çalışmasını isterim. En nihayet bir-iki yıl içinde bütün Türk halkı , yeni harfleri öğrenmelidir, öğrenecektir. Milletin , kafasıyla olduğu gibi, yazısıyla da medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir. Halkın kültür bakımından yükselmesine başlıca engel, Arap harflerini görüyordu. Kararını daha 1927'de vermiş, 1928 kış ayları hazırlıkla geçmişti. Atatürk, Harf Devrimi için beş yıllık bir plan hazırlayıp getirenlere çıkışmış, "bu iş ya üç ayda olur, ya hiç olmaz," demişti.
Sayfa 126Kitabı okudu
Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine, yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. "Kemal"in Arapça olduğu ve Türkçede "Kamal" diye bir söz bulunduğu ileri sürülüş. Atatürk de bu görüşü uygun bularak Kemal yerine Kamal diye yazmağa başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine O'nu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Müstahdem arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini Köşkte hizmet ederek yapıyordu. Bir akşam sofrasında üç kadeh içkiden sonra Atatürk bize dönerek şaka şeklinde: -«Dünyada ne kadar Kemal varsa hepsi eşektir.» dedi. Sofracı Kemal şaşaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Toparlandı. Dili tutulmuş gibiydi. Dudakları titriyordu. Gözlerini Atatürk'ün yüzünden ayıramıyordu. Hepimiz bunun altından ne çıkacak diye merakla beklerken, Atatürk, sözlerini şöyle bitirdi: -Haaa anladım. Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemal'ler başının çaresine baksın, dedi.
Atatürk ve Coğrafi Keşifler
Atatürk,yanında bulunan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a: "Bu mösyö kimdir ? " diye sordu.Tevfik Rüştü Aras da: "Paşam,Amerikan gazetecisidir."deyince tanıştırılmasını istedi.Tanıştırıldılar.Atatürk'le yabancı gazeteci arasında Fransızca olarak şu konuşma geçti: "Hangi ırktansınız ?" diye sordu. "Amerikalıyım." "Hayır,siz Amerikalı değil Türksünüz."diye karşılıkta bulundu. Amerikalı önce şaşırmıştı.Aralarında bir anlaşmazlık olduğunu sanarak ilk sözünde diretince Atatürk: "Kristof Kolomb'dan elli yıl önce Türkler Amerika'yı keşfetmişler."diye başlattı anlatmaya.Amerikalı can kulağıyla dinliyordu.Atatürk buna örnek olarak müzelerimizde ceylan derisinden yapılmış haritalar bulunduğunu,Amerika'ya giderken rastlanan Karaip Denizi'ndeki Kayık Adaları'nın Türkçe olduğunu,bunlardan en büyük olanının "Büyük Türk"adını taşıdığını,buradaki ahaliye Türk denildiğini,Kayık kelimesinin onlarda da bizde de sandal anlamına geldiğini,Kanarya Adaları'nın adının "Kanari"olarak yazıldığını,Kari'nin bizim Türkçe'de Kanarya kuşu olduğunu anlattıktan sonra Amerikalıya: "Siz Amerikalılar Orta Asya'dan hicret ettiniz.Olsanız olsanız Türk olabilirsiniz."diye sözlerini bitirdi.
Bir gün Şükrü Kaya,Atatürk'ün diktatör olup olmadığını soran bir yabancı diplomata şöyle demişti: "Son dört yıl içinde Dışişlleri,Adalet ve İçişleri bakanlıklarında bulundum.Bütün bu zaman içinde Atatürk,bir kez bile kesin emir vermedi.Sadece bazı tavsiyelerde bulunmuştur ki bunları da kendisiyle birlikte oturup tartışmışızdır.Fakat hiçbir zaman bana şunu bunu yapma buyruğunu vermemiştir.Bakanlık,işime de karışmamıştır.Bakanlık Kurulu'ndaki öbür arkadaşlar da aynı şeyleri söylüyorlar.Böyle bir kimse diktatör olabilirse Atatürk de diktatördür."
Reklam
Atatürk ve Diktatörlük
"Ben isteseydim hemen aslerî bir diktatörlük kurar ve memleketi öyle yönetmeye kalkışırdım.Fakat ben isterdim ki milletim içim moddern bir devlet kurayım ve bunu yaptım."
Atatürk'ün diktatör olduğuna dair yabancı yazarlar pek çok şey yazmışlardır.Onunla konuşmak ve röportaj yapmak için birçok ünlü yabancı yazar ve gazeteci gelmiştir.1935 yılında gelen Amerika'nın tanınmış gazetecilerinden Gladys Baker,yaptığı konuşmada,Atatürk'ü kıskanan ve dargın olanların yaydığı diktatör sözcüğünü sormuş,o da şu karşılığı vermişti: "Diktatör değilim,kuvvetli olduğumu söylüyorlar,bu doğrudur.Arzu edip de yapamayacağım şey yoktur.Ben,zoraki ve insafsızca hareket bilmem.Bence diktatör,diğerlerini iradesine ram edendir.Ben kalpleri kırarak değil,kalpleri kazanarak hükmetmek isterim."
Fotoğrafçının köpeği foks,Atatürk'ün köpeği oldu.Foks aşağı,Foks yukarı derken hayvan büyüdü.Adının nereden geldiğini,kimin taktığını pek hatırlamıyorum. Foksun ilk sahibi Hasan Efendi,Atatürk'ün çok fotoğraflarını çekmişti.Bu fotoğrafların camlarını ve Araplarını bir sandık içinde saklıyordu.Atatürk'ün ölümünden üç dört yıl sonra çıkan bir yangın sonunda ahşap eviyle birlikte sandık da kül oldu.Böylece bugün bir tarih hazinesi olacakl Atatürk'ün en güzel fotoğraflarını da yitirmiş olduk.
Serbest Cumhuriyet Fırkası
Fethi Okyar,telgrafa aldırmayıp İzmir'e yollanmış,Vapur İzmir'e geldiğinde Vali'nin dediklerinin tam tersi olmuş,Görülmemiş bir kalabalık Kordonboyu'nda Serbest Fırka Başkanı'nı sevgi gösterileriyle karşılamış.Omuzlara almış.Bununla da kalmamış,Kemeraltı'ndaki kıraathanelerde bulunan Atatürk'ün ve İnönü'nün resimleri,bazı kendini bilmezlerin kışkırtmalarıyla yırtılmış,ayaklar altına atılmış.
434 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.