Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri

Cemal Granda

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri Gönderileri

Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri kitaplarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri sözleri ve alıntılarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri yazarlarını, Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Selanik gibi bir kıyı şehrinde doğmuş olduğu halde, o zamanki softalık yüzünden Atatürk denize hiç girmemişti. Yüzmeyi, kendi eseri olan Florya'da öğrendi ve halkın arasında yüzdü. Zaten halk arasında, kalabalık içinde yaşamak isteğinde olduğu için İstanbul'u bu işe daha elverişli bulur ve Ankara'dan çok İstanbul'u severdi.
— Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım... —
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri
Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri
, —
Cemal Granda
Cemal Granda
, Kent Kitap, s. 212
Reklam
399 syf.
5/10 puan verdi
·
20 günde okudu
Mustafa Kamal Atatürk! Atatürk! Türk'ün atası! -Abi neden Kamal diyorsun? -Kendisi öyle kabul etmiş kardeşim, Kemal ismini beğenmemiş. Buyur: #218920060 -Peki neden Atatürk, Türk'ün atası kısmını vurguladın? -Çünkü kendisi zamanın olan ve şimdi olan ervaha "sanki biz Türkler Mustafa Kamal'le
Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri
Atatürk'ün Uşağının Gizli DefteriCemal Granda · Kent Kitap · 2010381 okunma
O sırada Hikmet Bayur, konuşmasının içine Masonluğu da katınca işler değişti. Atatürk, Mason olarak bilinen Mim Kemal'e dönerek: -Kemal Bey, şimdi sıra sizin. Bize Masonluğu anlatacaksınız. Önce söyleyiniz, Masonluğun prensipleri nelerdir? diye sordu. Mim Kemal, dilinin döndüğü kadar Masonluğu anlatmağa, bu arada övmeğe çalıştı. Masonluk milliyetçi, halkçı, cumhuriyetçi gibi sözler söyleyince, toplantıda bulunanlardan biri: -Mademki Masonluk böyle, bizim Halk Partisinin prensipleri de bunlardan başka bir şey değildir. O halde Masonluğun hikmeti vücudu kalmaz... dedi.
Sayfa 295Kitabı okudu
Konuşmalar daha da kötüleyici bir hal alınca Atatürk elini masaya vurarak konuşmacıları susturdu. Sonra hiç kimsenin beklemediği, herkesi şaşkınlık içinde bırakan şu konuşmayı yaptı: -«Bir zamanlar ben de Mason ol muştum. Bir gün bir arkadaşım beni alıp, Beyoğlu'ndaki Mason Cemiyetine götürdü. Daha ne olduğumu bile anlayamadan kendimi cemiyetinin içinde buldum. Mermer merdivenlerden büyük bir salona indik. Orada yüzlerini görmediğim birtakım kişiler vardı. Bizi buyur edip, oturttular, kahveler sundular, hal hatır sordular. Orada fazla kalmadık, tekrar merdivenlerle daha da aşağıya indik. Bir öncekinden daha geniş bir salonda bulduk kendimizi. Salonda büyük bir kalabalık toplanmış, kılıçlı bir tören yapılıyordu. Bu işleri daha önceden bildiğini anladığım arkadaşım beni kolumdan tutmuş, durmadan ne yapmam gerektiğini anlatıyordu. Kılıçların arasından, geçip, kutsal bir kitaba el bastık. Bütün bunlar olup bittikten sonra dışarı çıktık. İçerde çok sıkılmıştım. Bu olaydan sonra bir daha ne o binaya gittim, ne de ordakilerle karşılaştım. Şimdi gitsem, arasam, o binayı belki de bulamam. İşte benim Masonluğum bundan ibaret... Böylece Atatürk, kendisine Mason, dinsiz diyenlere bu anlattıklarıyla topyekün cevap vermiş oluyordu.
Sayfa 294Kitabı okudu
Reklam
ATATÜRK bazı kimselerin sandığı gibi içki için hiç kimseyi zorlamazdı. Bu yüzden sofrasında içki içmeyen din adamları, bilginler de bulunurdu. Kendisi içtiği halde kimsenin gönlünün kırılmasına razı olmaz, istemeyerek hırpaladığı insanın da sonradan gönlünü alırdı. İçkiyi içtikten sonra sanki vahiy geliyordu. İçmediği zamanlar sakin, saygılı, çekingen, kibar bir salon adamıydı. İltifat etmesini de çok iyi biliyordu. Yalana ve riyaya katlanamıyordu. Özel yaşamında da çok sakin olan Atatürk, üç kadeh içtikten sonra vahiy geliyordu Peygamberler gibi. Bütün kararları o zaman veriyordu. Hepsi de isabetli şeylerdi. Devrimleırin çoğunu ayık kafayla yapmağa kalksaydı, belki de başaramazdı. Yaptıkları delice, cesaret isteyen şeylerdi. Tutucu ulustan fesi, çarşafı çıkarıp at, alfabeyi değiştir, yüzyıllardır alışılagelmiş gelenekleri ortadan kaldır. Bunlar delice cesaretin örnekleriydi. Kararları önceden veriyor sonra "Yapın" diyordu. Yapacağım dediklerinin hepsini bu yüzden yapmıştır. Bunun için her akşam kurulan içki sofrası bence saygı duyulması gereken bir yerdir.
Sayfa 255Kitabı okudu
Bir yaz akşamı Dolmabahçe Sarayında kadınlı erkekli otuz kadar çağrılı vardı. Protokol Şefi Safetti Ziya Beyin yemek masasındaki yerlerin şemasını önceden hazırladığı şekilde konuklar yerlerine oturdular. Fakat Atatürk, bu resmîliğin çabucak farkına vardı ve herkesle eşit şekilde ilgilenerek kimsenin hatır ve gönüllü kalmamasına çalıştı. Sekiz dokuz saat süren yemek sona ererken muayede salonunun büyük kapısının parmaklıkları arasından güneş doğuyordu. Eşine çok az rastlanan muhteşem bir manzaraydı bu. Atatürk'ün bir işaretiyle manevi kızlarından Nebile Hanım sandalyesinin üzerine çıktı. İnce endamıyla bir heykeli andırıyordu. Başladı sabah ezanı okumağa. Ahenkli bir ses geniş salonda yankılandı. Atatürk başını yukarı doğru kaldırmış, kendinden geçmiş bir halde ezanı dinliyordu. Bir an geldi, yanaklarından yaşlar süzülmeğe başladı.
Sayfa 254Kitabı okudu
Cumhuriyet'in ilanından sonra din ve devlet işlerini birbirinden ayırınca rahat bir nefes almıştı. Laikliği çevresindekilere aşılamağı başarmıştı. Benim, yanında bulunduğum süre içinde hiç namaz kılmadı. Oruç da tutmadı. Ramazanlarda içki içer, fakat Kadir Gecesi ağzına katresini koymazdı. Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen mevlit dinlediği de olurdu. Sofrada Hafız Yaşar Beyin Mevlidini saygıyla dinlerdi. Mevlidin Miraç bölümünde "Göklere çıktı Mustafa" denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah'a inanıyordu.
Sayfa 253Kitabı okudu
Saat yirmiye doğru davetliler geldiler. Salondaki koltukların hepsini dışarıya taşımıştım. Fakat koltuklar yetmemişti. En son Rukiye Hanım geldi. Koltuklar bitince aynı renkte olsun diye kırmızı Hereke kumaşından bir sandalye getirdim. Böylece takım bozulmamış oluyordu. Atatürk bunu görünce sordu : -Niye koltuk vermiyorsun? .. -Koltuk bitti. Aynı desenden sandalyesini verdim. Atatürk sinirlenmişti: -Hayvan kafanı kullan, koltuk ver, dedi. -Aynı renk olsun diye sandalye getirmiştim efendim... Tekrar: -Hayvan kafanı kullan, dedi. Bu sözlere çok canı m sıkıldı. Gerçi arada sırada alışkanlıkla bu hitabı işitmiyor değildim. Fakat nedense bu kez bana dokunmuştu. Koşa koşa yukarı çıktım. Kendimi tutamayıp başladım koca adam hüngür hüngür ağlamağa. Az sonra eski başyaver Cevat Abbas'la, ikinci yaver Naşit yanıma geldiler: -Niye ağlıyorsun ? -Hayvan dedi... -Bize her gün eşşoğlu eşek diyor. Darılıyor muyuz? Ne var dediyse. Hayvan mı oldun hemen. Nazik, terbiyeli adam. Hepinizi de çok seviyor. Sevmese bunca yıl yanında tutar mı? Ama arada bir böyle konuşuyor. Ne var alınacak. Koskoca reisicumhur. Her şeyi söyler.
Sayfa 246Kitabı okudu
Reklam
Bir akşam yemeği sırasında sofranın en neşeli anında Atatürk, yine bu şekilde şakalaşan Nuri Conker'e dönüp: -Sen reisi cumhur olabilir misin? Diye sordu. -Olurum. Hem senden daha iyi idare ederim... -Öyleyse prova edelim. Geç otur bakalım koltuğa. Şimdi sen reisicumhursun. Söyle bakalım önce ne yapacaksın? Nuri Conker hiç istifini bozmadan keyifle Atatürk'ün koltuğuna oturdu. Çevresini şöyle bir tepeden bakışla süzdükten sonra bana dönüp: -Hayvanlar, yemek getirin, dedi. Herkesin yüzünde bir gülümseme. Atatürk de gülüyor. Bana dönüp: -Çelebi Efendi. Ben böyle mi söylüyorum? diye sordu. Hayır, diye cevap versem, bu biraz da dalkavukluk olacaktı. Kendimi toparladım . Fırsat bu fırsat deyip, hemen taşı gediğine yerleştirdim: -Aşağı yukarı böyle oluyor paşam. -Anlaşıldı. Sen reisicumhurluk yapamayacaksın. Dur ben yine yerime geleyim, dedi.
Sayfa 217Kitabı okudu
Eğlencelerden sonra Gülhane Parkından Büyükada Yat Kulübüne giderken bir olay oldu. Atatürk'ü geçiren, çevresini sarıp O'nu çılgınca alkışlayan halkın arasında sımsıkı bir çarşafa sarılmış bir kadın, dikkatini çekmişti. Hemen kadının yanına doğru gitti : -Hanımefendi, adınız nedir?» diye sordu. -Hafız Hanım. -Nerelisiniz? -Eyüp'lüyüm. -Hafız Hanım, benim hatırım için başındaki şu siyah örtüyü atıp, etrafı daha rahat görmek istemez misin? Kadın bu sözlere, sözle değil , iki eliyle sarıldığı çarşafı başından çıkarıp atarak karşılık verdi. Sonra gözlerini Atatürk'ten hiç ayırmayarak diz çöktü. Ellerine sarılıp öperken dudaklarından şu cümleler döküldü: -Sana kurban olayım...
Sayfa 127Kitabı okudu
Atatürk, birdenbire kararlar verirdi . Yine öyle olmuş coşan halka, sayısız devrimlerinden birini daha müjdeliyordu. 1927 yılında ne pahasına olursa olsun yapmağa karar verdiği ve 1928 kış aylarını da hazırlıklarıyla geçirdiği Latin harflerinin Türkçeye alındığını ilan edişi işte o; geceye rastlar. İleri bir millet olabilmemiz için yeni harflerin kullanılması gerektiğini halka anlatan Atatürk şöyle diyordu: -Yeni Türk harfleri çabuk öğrenilmelidir. Yeni Türk harflerini her vatandaşa, kadına, erkeğe, hammala, sandalcıya öğretiniz. Bu ödevi yaparken düşününüz ki, bir milletin yüzde onu, yüzde yirmisi okuma-yazma bilir de, yüzde sekseni, doksanı bilmezse ayıptır. Bu millet utanmalıdır. Ama Türk Milleti , utanmak için yaratılmış bir millet değildir. İftihar etmek için yaratılmış, şanlı, şerefli bir millettir. Tarihi baştan başa iftiharla dolu bir millettir. -Okuma-yazma bilmeyenlerin çokluğu, onun hatası değildir. Hata, Türk'ün seciyesini anlamayarak, kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin bu hatalarını kökünden temizlemek zamanı gelmiştir. Hataları düzelteceğiz. Bu hususta bütün vatandaşların çalışmasını isterim. En nihayet bir-iki yıl içinde bütün Türk halkı , yeni harfleri öğrenmelidir, öğrenecektir. Milletin , kafasıyla olduğu gibi, yazısıyla da medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir. Halkın kültür bakımından yükselmesine başlıca engel, Arap harflerini görüyordu. Kararını daha 1927'de vermiş, 1928 kış ayları hazırlıkla geçmişti. Atatürk, Harf Devrimi için beş yıllık bir plan hazırlayıp getirenlere çıkışmış, "bu iş ya üç ayda olur, ya hiç olmaz," demişti.
Sayfa 126Kitabı okudu
Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine, yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. "Kemal"in Arapça olduğu ve Türkçede "Kamal" diye bir söz bulunduğu ileri sürülüş. Atatürk de bu görüşü uygun bularak Kemal yerine Kamal diye yazmağa başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine O'nu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Müstahdem arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini Köşkte hizmet ederek yapıyordu. Bir akşam sofrasında üç kadeh içkiden sonra Atatürk bize dönerek şaka şeklinde: -«Dünyada ne kadar Kemal varsa hepsi eşektir.» dedi. Sofracı Kemal şaşaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Toparlandı. Dili tutulmuş gibiydi. Dudakları titriyordu. Gözlerini Atatürk'ün yüzünden ayıramıyordu. Hepimiz bunun altından ne çıkacak diye merakla beklerken, Atatürk, sözlerini şöyle bitirdi: -Haaa anladım. Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemal'ler başının çaresine baksın, dedi.
Atatürk ve Coğrafi Keşifler
Atatürk,yanında bulunan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a: "Bu mösyö kimdir ? " diye sordu.Tevfik Rüştü Aras da: "Paşam,Amerikan gazetecisidir."deyince tanıştırılmasını istedi.Tanıştırıldılar.Atatürk'le yabancı gazeteci arasında Fransızca olarak şu konuşma geçti: "Hangi ırktansınız ?" diye sordu. "Amerikalıyım." "Hayır,siz Amerikalı değil Türksünüz."diye karşılıkta bulundu. Amerikalı önce şaşırmıştı.Aralarında bir anlaşmazlık olduğunu sanarak ilk sözünde diretince Atatürk: "Kristof Kolomb'dan elli yıl önce Türkler Amerika'yı keşfetmişler."diye başlattı anlatmaya.Amerikalı can kulağıyla dinliyordu.Atatürk buna örnek olarak müzelerimizde ceylan derisinden yapılmış haritalar bulunduğunu,Amerika'ya giderken rastlanan Karaip Denizi'ndeki Kayık Adaları'nın Türkçe olduğunu,bunlardan en büyük olanının "Büyük Türk"adını taşıdığını,buradaki ahaliye Türk denildiğini,Kayık kelimesinin onlarda da bizde de sandal anlamına geldiğini,Kanarya Adaları'nın adının "Kanari"olarak yazıldığını,Kari'nin bizim Türkçe'de Kanarya kuşu olduğunu anlattıktan sonra Amerikalıya: "Siz Amerikalılar Orta Asya'dan hicret ettiniz.Olsanız olsanız Türk olabilirsiniz."diye sözlerini bitirdi.
433 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.