Sevgili öğrencim Samet'in hediye etmesi ile iyi ki de tanıştığım bir yazar ve kitap oldu. Kitap, yazarın hayalî bir ressamın hayatında şahit olduklarını akıcı ve edebî bir dille anlatımından ibaret aslında. Fakat yaşama dair öyle derin tespitler, sorgulamalar ve öngörüler içeriyor ki insanı alıp yeniden doğuruyor adeta.
Sanırım kitaptan çıkarmak gereken en önemli sonucumsu şu olurdu: İnsanlar bazen aslında özlerinin ait olmadığı yerlerde ve ailelerde doğarlar ya da evlilikle böyle aslında ait olmadıkları bir dünyanın içine düşerler. Sonrası derin bir arayış ve buluştur. Bulduktan sonra nasıl davrandıkları ise karakterleridir. Peki ait olduğu yeri, işi, kişiyi ya da hayatı bulan bir insan nasıl davranırsa erdemli olur? Erdemli olmanın kurallarını kim nasıl belirlemiştir? Toplumun bize dayattığı "ahlak(?)" kurallarıyla ilişkimiz gerçekte nasıldır? Strickland'ın başına gelenlere kendi şahitlikleri ile bizi de şahit eden yazar, bize bu soruları derinlemesine düşündürür. Sonra toplumda aykırı olan insanların aslında başka bazı toplumlara ait olabileceğini, yani aslında tektipleştiremediğimiz insana saygı duymayı nazikçe öğretir.
Ay sanatı, altı peni ise dünyalığı temsil eder eserde. Bunun İncil ya da Hristiyan dünyasında anlatılagelen bir hikayeyle de bağlantısı var sanırım. Sanata bakarken dünyayı kaçırmak, yerdeki paraya yani dünyaya bakarken de ayın muhteşem görüntüsünü kaçırmak... Seçim bizim (mi?).
Tekrar, tekrar, tekrar okunursa başka, başka, başka derinliklerimizi açığa çıkaracak bir edebî eser.
