Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı

Sefa Kaplan

Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı Gönderileri

Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı kitaplarını, Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı sözleri ve alıntılarını, Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı yazarlarını, Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Ben, Fuat Sezgin’le tanışana kadar İslam âleminin "bilimde" bu kadar büyük işler yaptığını bilmiyordum. Benim bildiğim, ekseriyetin bildiğiydi: İslam âleminin yegane başarısı, eski Yunan bilimini alıp tercüme etmek, yani konserve yapıp Batı’ya, Rönesans’a takdim etmekti. Ben böyle düşünüyordum. Fuat Bey’le tanıştıktan sonra bunun böyle olmadığını, İslam âleminin Yunan bilimini çok "eleştirel bir gözle ele aldığını", buna bir sürü "ilaveler yaptığını", gelişmelere neden olduğunu hayretler içerisinde gördüm ve Fuat Bey’in üretimi karşısında daha çok hayrete düştüm. Düşün, 1000 küsur kitap (makale değil, koca koca kitaplar), insanın aklı duruyor; bunun yanında sayısız konferans, dünyanın çeşitli yerlerinde kurulmuş müzeler; şahane bir şey. Ben Fuat Bey’in enstitüsünde birkaç kere onun misafiri oldum, gece de orada kaldım. Fuat Bey, bana doğrudan öğrencisi muamelesi yaptı. O kadar ki ebced hesabını ben Fuat Bey’den öğrendim ama nasıl öğrendim? Fuat Bey bana fotokopi verdi, aldım öğrendim. “Hocam, bir şey anlatmayacak mısınız?” diye sordum, “Seninle kaybedecek vaktim yok benim, bir sorun olursa gel” dedi. Hakikaten bir sorun olmadı ve ben ebced hesabını öğrendim. Arkasından da, gerek Havarizmi’nin, gerek Suhrab’ın koordinatlarını okuyabilir hale geldim. O koordinatlarda sorun olduğu zaman bazen hocayla konuşuyorduk. Mesela, İslam yazmalarının her zaman noktalandırılmadığını öğrendim. Buna benzer şeyleri Fuat Hoca ayaküstü söylüyordu"
Sayfa 498 - Türkiye iş bankası Kültür yayınları
O kadar ki ebced hesabını ben Fuat Bey’den öğrendim
Düşün, 1000 küsur kitap (makale değil, koca koca kitaplar), insanın aklı duruyor; bunun yanında sayısız konferans, dünyanın çeşitli yerlerinde kurulmuş müzeler; şahane bir şey. Ben Fuat Bey’in enstitüsünde birkaç kere onun misafiri oldum, gece de orada kaldım. Fuat Bey, bana doğrudan öğrencisi muamelesi yaptı. O kadar ki ebced hesabını ben Fuat Bey’den öğrendim ama nasıl öğrendim? Fuat Bey bana fotokopi verdi, aldım öğrendim. “Hocam, bir şey anlatmayacak mısınız?” diye sordum, “Seninle kaybedecek vaktim yok benim, bir sorun olursa gel” dedi. Hakikaten bir sorun olmadı ve ben ebced hesabını öğrendim. Arkasından da, gerek Havarizmi’nin, gerek Suhrab’ın koordinatlarını okuyabilir hale geldim. O koordinatlarda sorun olduğu zaman bazen hocayla konuşuyorduk. Mesela, İslam yazmalarının her zaman noktalandırılmadığını öğrendim. Buna benzer şeyleri Fuat Hoca ayaküstü söylüyordu"
Sayfa 499
Reklam
Prof. Dr. Fuat Sezgin hocayla tanışana kadar
"Ben, Fuat Sezgin’le tanışana kadar İslam âleminin "bilimde" bu kadar büyük işler yaptığını bilmiyordum. Benim bildiğim, ekseriyetin bildiğiydi: İslam âleminin yegane başarısı, eski Yunan bilimini alıp tercüme etmek, yani konserve yapıp Batı’ya, Rönesans’a takdim etmekti. Ben böyle düşünüyordum. Fuat Bey’le tanıştıktan sonra bunun böyle olmadığını, İslam âleminin Yunan bilimini çok "eleştirel bir gözle ele aldığını", buna bir sürü "ilaveler yaptığını", gelişmelere neden olduğunu hayretler içerisinde gördüm ve Fuat Bey’in üretimi karşısında daha çok hayrete düştüm.
Sayfa 499
"Abdülhamid’in yaratmış olduğu o eğitim hamlesi müthiştir. Sonra da başını yemiştir ama o ayrı. Sadece Abdülhamid değil, Sultan II. Mahmut’la da başlıyor eğitim hamlesi. Sultan Mahmut askeri okulları kuruyor. Abdülhamid, "sivil okulları" da kuruyor ve bir "entelektüel camia" tam oluşmak üzereyken imparatorluk çöküyor. Yani geç kalınmış, bu hamle 18. yüzyılda yapılsaydı, herhalde çok daha başarılı olurdu. Geç kalındığı için olamıyor. Atatürk bu adamların ürünü"
iş bankası yayınları
“Ben, Fuat Sezgin’le tanışana kadar İslam âleminin "bilimde" bu kadar büyük işler yaptığını bilmiyordum. Benim bildiğim, ekseriyetin bildiğiydi: İslam âleminin yegane başarısı, eski Yunan bilimini alıp tercüme etmek, yani konserve yapıp Batı’ya, Rönesans’a takdim etmekti. Ben böyle düşünüyordum. Fuat Bey’le tanıştıktan sonra bunun böyle olmadığını, İslam âleminin Yunan bilimini çok "eleştirel bir gözle ele aldığını", buna bir sürü "ilaveler yaptığını", gelişmelere neden olduğunu hayretler içerisinde gördüm ve Fuat Bey’in üretimi karşısında daha çok hayrete düştüm. Düşün, 1000 küsur kitap (makale değil, koca koca kitaplar), insanın aklı duruyor; bunun yanında sayısız konferans, dünyanın çeşitli yerlerinde kurulmuş müzeler; şahane bir şey. Ben Fuat Bey’in enstitüsünde birkaç kere onun misafiri oldum, gece de orada kaldım. Fuat Bey, bana doğrudan öğrencisi muamelesi yaptı. O kadar ki ebced hesabını ben Fuat Bey’den öğrendim ama nasıl öğrendim? Fuat Bey bana fotokopi verdi, aldım öğrendim. “Hocam, bir şey anlatmayacak mısınız?” diye sordum, “Seninle kaybedecek vaktim yok benim, bir sorun olursa gel” dedi. Hakikaten bir sorun olmadı ve ben ebced hesabını öğrendim. Arkasından da, gerek Havarizmi’nin, gerek Suhrab’ın koordinatlarını okuyabilir hale geldim. O koordinatlarda sorun olduğu zaman bazen hocayla konuşuyorduk. Mesela, İslam yazmalarının her zaman noktalandırılmadığını öğrendim. Buna benzer şeyleri Fuat Hoca ayaküstü söylüyordu"s.499
Sayfa 499 - iş bankası yayınları
675 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Peşinden onca akademi , üniversite veya özel şirketler koşarken hiç birine dönüp bakmayan ; sadece bilime ve ülkesine hizmet etmeye çalışan bu insanı dinlemeyen politikacı salaklar ordusu , bugün Maraş depremiyle bu insanın söylediklerine çok değil az biraz bile olsa umarım kulak verirler . . . Fransız kaldığım Sefa Kaplan ismini ilk defa bu kitapta tanıdım ve çok da iyi oldu tanıştığım. Oğuz Atay hakkındaki kitaplarını da en kısa sürede okumak istiyorum... Kitaba gelecek olursak her açıdan harika bir kitaptı. Celal Şengör'ün cevaplarından zaten şüphem yoktu ama daha çok Sefa Kaplanın sorularına bayıldım. Korkmadan , tarafsızca sorması gereken ne varsa sormuş. Kitap yazmak için kıyak geçmemiş. Celal Şengör'ü hem bilimsel düşünce hem de özel yaşamı açısından tanımak isteyen herkesin okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap . . .
Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı
Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör KitabıSefa Kaplan · İş Bankası Kültür Yayınları · 2015108 okunma
Reklam
675 syf.
·
Puan vermedi
okudukça anladım ki Celal bey bizim topraklara çok fazla ... ne Anthony Robbins ne de kopyacì Mumin Sekmanin kitaplarì bana okumak, araştırmak ve değerli yaşamakla ilgili bu kitap kadar motivasyon sağlamadı. her 500 yılda bir gele bilecek tutku sahibi insanlardan biri. örnek alınacak minlerle olay var, kesinlikle okunması gereken bir kitap
Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör Kitabı
Bir Bilim Adamının Serüveni - Celal Şengör KitabıSefa Kaplan · İş Bankası Kültür Yayınları · 2015108 okunma
Yalnız Oya’ya şunu söylediğimi hatırlıyorum, ki Asım doğmadan da söylemiştim, o zaman da tekrar ettim: “Bak bu çocuk doğa- cak, bu çocuk kendi başına adam olacak, sen bu çocuğu etki- leyemezsin. Etkileme ümidindeysen, derhal bu ümitten vaz- geç. Çünkü bedbaht olursun. Nasıl arkadaşına, dostuna, ta- nımadığın bir kişiye kendi fikirlerini beyan edersin, onu alıp almamak karşındakinin sorumluluğundadır, çocuk da aynı- dır. Tçk farkı seninle temasının daha çok ve daha yakın ol- ması. Dolayısıyla, sen adam gibi bir hayat yaşıyorsan, çocuk bunu beğenir veya beğenmez, bu onun bileceği iş. Hiçbir za- man karışamazsın. Karışmamak da en akıllıcası.”
bir keşif yapabilmek için bir hipotez or- ı.ıy.ı atmak lazım. Bunu test etmek lazım. Ama bu hipotezi na- Mİ ortaya atacaksın? Aklına bir şeyin gelmesi lazım. Tabii bu- nun çeşitli önşartları olduğu da söyleniyor. Mesela deniliyor ki,şans hazırlıklı akılları tercih eder. Eğer çok şey biliyorsan, bir sürü ilişkiyi başkalarından daha iyi görebilirsin. Dolayısıyla bir şeyler keşfedebilirsin. Başkalarının göremediği ilişkileri görebi- lirsin, gibi şeyler. Ama şart değil. Ben çok allame adam bilirim, bir sürü şey bilir, hiçbirisini birbirine bağlayamaz. Yani aptalın birisidir. Kafada depolamıştır. O içinde depolandığı kutuların kapakları bir türlü açılmaz. Adamcağızın kafasında bir sürü bilgi var ama bilgiyi kullana- mıyor. Anlatabiliyor muyum? Bir sürü şey öğrenmiş, fakat o öğrendikleri, öğrendiği gibi duruyor kafasında. Özümseyip ondan bir şey yaratmamış. Aradaki ilişkileri kuramamış. Boş- lukları kapatamamış. Şimdi burada bilim ile sanat birbirine çok benziyor. Hatta aynı neredeyse.
1 9 8 2 ’de ilk kitabım çıkmıştı. Asistanlığı bitme- den, Celâl Şengör’ün 54 tane yayımlanmış makalesi, iki tane de kitabı vardı. Bu arada, 1984’te bir gün eve gideceğim, okuldan çıktım, İTÜ’nün kapıcısı, “Hocam size telgraf var” dedi. “Hayırdır” dedim. Çünkü telgraf sık kullanılan bir şey değildir. Aldım telgrafı açtım. Londra Jeoloji Cemiyeti’nden geliyor ve benim o yılın President’s Award’ı, yani Başkanlık Ödülü’nü kazandığımı bildiriyor. Bu ödül son derece önem- liydi, çünkü diğer bütün ödüller Konsey’de tartışılıp oylanı- yor, başkan tarafından da değerlendiriliyordu. Sadece Presi- dent’s Award bizzat başkan tarafından takdir ediliyordu.sadece başkanın kendi kararıyla verilir. Tabii hemen telefon ettik Londra’ya, neyin nesidir diye. Dediler ki, “Bu 30 yaşın altındaki araştırmacılar için ihdas edilmiş bir ödül. Bu sene başkan sizi seçti, her sene iki kişiye veriliyor, siz bu iki kişiden birisiniz ve ilk yabancısınız. İlk defa İngiliz olmayan birisine veriliyor.” — İnsanın boşuna gider herhalde böyle bir şey... — Gitmez mi, hem de çok hoşuma gitti.
Reklam
Bu arada Fransa’da çok eğlendim. O iki ay içerisinde, Olivier’nin evinde çok kaldım. Yine bir gün onunla oturuyoruz, Kari Popper’den bahsettik. Olivier, “Sen Popper’i nereden tanıyorsun?” dedi. “Ne demek, herkesin bildiği biri” dedim ben de. “Hayır, Fransa’da bile çok az kişi bilir” dedi. Meğer Popper, Olivier’nin babasının iyi dostuymuş.Olivier’nın babası 1964 Nobel ödülü sahibi biyolog Jac- ques Monod. Ben onun oğluyla ahbabım. Olivier yatağının altından bir kutu çıkardı. Siyah bir kutu. Babası ile Popper’in mektuplarıydı. Yatağın altında duruyordu. Fransa gibi bir yerde olmanın ne anlama geldiği o zaman birdenbire kafana dank ediyor. Uygar bir ülkede olmak böyle bir şey demek iş- te. Bir kültür atmosferinin içinde nefes alıp veriyorsun. Ama Türkiye fakirhane. Türkler ellerindeki nimeti de yok ederek fakirleşmişler iyice. Mesela İstanbul’un büyük kültüründen bahsettim sana. Sen de bana, “Bugün İstanbul’da yaşayan adamlara bakın” dedin. Evet, farkında bile değiller nerede yaşadıklarının. Birbirleriyle karışmayan iki sıvı gibi İstanbul ve onun içinde yaşayan nüfus.
Ben her seferinde, öğrencilerimi yakalayınca gözlerinin içine sokuyorum ve şöyle başlıyorum: “Bakın” diyorum, “sizler, bir kere şunu unutmayın, uygar olmayan bir halkın çocuğusunuz"
166 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.