2.Dünya Savaşı patlak verince, kurtarılma umuduyla aileleri tarafından köylere gönderilen yüz binlerce çocuktan birinin hikayesi Boyalı Kuş. Jerzy Kosinski’nin kendi yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı eser, Doğu Avrupa’nın ücra köylerinde savaş sırasında yaşananları anlatıyor ve daha da önemlisi o dönemde inançları, yaşayışları, gelenekleriyle taşradaki halkı resmediyor. Esmerliği nedeniyle Çingene ya da Yahudi zannedilen küçücük bir çocuğun hayatının hurafeler, sözde ve ikiyüzlü dindarlık anlayışı ve çeşitli sapkınlıklarla nasıl kabusa dönüştürüldüğünü okuyoruz. Çok acı, yüreğinizi parça parça eden bir hikaye. 2. Dünya Savaşı ile ilgili çok fazla şey okudum, daha da fazlasını izledim fakat bu hikaye beni çok etkiledi. Üzüntüden ziyade yaşanan insanlık dışı vahşet ve dehşetten utanç duydum, kitabı elimden fırlatıp atmak istediğim anlar oldu. İnsanlığa duyulan umudu kaybettirecek ama tam da bu sebepten okunması gereken bir roman. 2. Dünya Savaşı’nın akşamdan sabaha başlamadığını ve tek düşmanın eli silahlı Nazi askerleri olmadığını, o korkunç mevcut hakim zihniyeti göstererek, inkar etmeyi tercih etsek de yüzleşmemiz gereken gerçekleri yüzümüze çarpıyor kitap. Kitabı benim için çok çarpıcı yapan ikinci önemli nokta ise, Kosinski’nin kitabın sonuna eklediği, yazma süreciyle beraber kitabı yazdıktan sonra aldığı tepkilerle ilgili bölüm oldu. Yaşanan vahşet ve dehşetten sonra insanlığın sandığımız kadar yol alamadığı ve günün sonunda acılar dahil her şeyin politikaya alet edilmek için kullanıldığı gerçeğini tokat gibi çarpıyor bu bölüm okurun suratına. Lütfen okuyun.