Kitabımız aşkın şehri olarak anılan Paris'te geçiyor. Ve aşk şehrine kısmi yakışan bir aşk hikayesinden bahsediyor. Bu aşk hikayesinin sadece 6 saatine tanıklık ediyoruz kitap boyunca. Her cümlesinden, yazarımızın iç düşüncelere bolca yer verdiğini anlayabiliriz.
Kitap boyunca bir kuşku, bir ikilem peşimizi bırakmıyor. Her paragrafından karakterin iç karmaşasını anlayıp, onunla beraber biz de bu karmaşayı yaşamaya başlıyoruz. Belirtmemde fayda vardır ki, sonu beklediğim gibi değildi. Ve yine belirtmemde fayda vardır ki, bu aşkı Paris'e yakıştıramadım.
Hızlı okunabilir olması, kitabı deneyimleyip yaşamanız için bir olanak sağlıyor. Paris'in o döneme ait sosyal yapısına da yer verdiği için de okunmayı hak ediyor diyebilirim biraz tereddütle. "Mutlaka okunmalı!" denemeyecek kadar basit, "Hiç okunmaz!" denemeyecek kadar okunası bir kitaptı.
Eğer okumak isterseniz veyahut okumuşsanız bilin ki ben şöminenin karşısındaki koltukta bekliyor olacağım. Çok sıcak olursa, pardesünüzü çıkarabilirsiniz efendim.