Ali Ural, İmam Şafii hazretlerinden karşılaştığı ilk şiir olan;
“Serendib dağları inci yağdırın
Tukrur kuyuları altın fışkırtın
Ne yaşarsam azıksız kalırım
Ne ölürsem kabirsiz
Himmetim kralların himmeti
Nefsim zilleti küfür sayan hür bir nefis”
dizeleri için “Onuru takvada arayan bu dik başlı mısralar beni canevimden vurmuş, altında İmam Şafii adını gördüğümdeyse çok şaşırmıştım.” diyor.
Öğrencisi Ahmed bin Hanbel ise onun için; “Kimin elinde kağıt ve mürekkep varsa, boynunda Şafii’nin minneti vardır.” diyorken
Ben bu güzel kitap hakkında pek yorum yapamayacağım. :)
Şiirleri okurken, İmam Şafii’nin dostlarından yana üzüntülerini gördüm. Tüm üzüntülerine rağmen “hasenatını bölüşebileceği bir dostu olsun” isteğini -ki o hasenatı tahayyül edemedim:)- gördüm. Tövbesini gördüm, günahından Allaha sığınışını, yalvarışını.. Hasılı İmam Şafii hazretlerinin hisseden, yaşayan bir insan olduğunu gördüm. Bu zatın kalbinden bir pencere açılıp izin verdiği kadarını seyretme hakkına erişiyorsunuz. Ki bence İmam Şafii hz gibi insanların da ütopik, roman karakteri gibi ulaşılamaz, yaşamamış, sadece anlatılagelen insanlar olmadığını; kalpleri, hüzünleri, sevinçleri olduğunu görmek için çok güzel bir yol bu eseri okumak.
Rabbim anlayabilmeyi, hissetmeyi nasip etsin.