İnsanın bir evinin olmaması, kendini bir yere ait hissetmemesi, kendi başlangıcını bilmemesi. Nasıl bir haliyeti ruhiye yaratır insanin iç dünyasında? Bu kitabi okurken hep bunu düşündüm.
İstanbulla iş sebebi ile gönderilen yarı Türk, yarı Fransız asıllı olan jurnalci (gazeteci) Fuat'ın, o dönemin İstanbul'unu (19. yy) anlamaya çalışırken (doğu- batı arasında kalan İstanbul'u siyasi, toplumsal yönden analiz etmeye çalışması) aynı zamanda kendi hikayesini - geçmişini, kimligini arayan bir gencin hikayesini anlatır kitap.
Doğrusu, kitabı okumaya başladığımda, mektuplardan oluşan bir roman tarzı kitap olacağını tahmin etmemiştim ama sevdim bu tarzı diyebilirim.
Hikaye'de aşk, sevgi, arkadaşlık, geçmişini arama, Osmanlı'nın 19. yy döneminin siyası olayları, ayrıca Prens Sabahattin, Beşir Fuat, Ahmet Mithat Efendi gibi kişilerin kitapta yer alması, eseri daha ilgi çekici ve gerçekçi kılmış kanımca.
Yazarın edebi dili, kitabın akıcı olması, ayrıca siyasi kişilerin tarihsel kurgu ile anlatıda yer verilmesi hoşuma gitti. Maraton sayesinde(#güncelikeşfetEKSTRA) yeni bir yazar daha eklemiş oldum okuma listeme. Tavsiye ederim.