Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Eski Hiç Gönderileri

En Eski Hiç kitaplarını, en eski Hiç sözleri ve alıntılarını, en eski Hiç yazarlarını, en eski Hiç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ve Seza evlilik senelerini düşündüğü zaman içinde hiçbir tat bulmuyordu. Ne acı ne tatlı bir hatıra, hepsi de birbirine benzeyen, tıpkı bir fabrikanın seri imalatını hatırlatan günler...
Sayfa 53 - İthaki Yayınları 1.Baskı Kasım 2013
Ne aşkmış be...
Bu aşk değil, esrarkeşlik gibi, eroinman olmak gibi acayip bir iptila. Ondan ayrılamıyor, ondan ayrıldıkça vücudunda maddi rahatsızlıklar hissediyor, afyon saati gelmiş bir afyon tiryakisi gibi, nefesi tıkanıyor, boğulmak raddelerine geliyor, öleceğini zannediyor. Vücudu ateşler içinde, büyülenmiş bir insan gibi ıstırap içinde...
Sayfa 73 - İthaki Yayınları 1.Baskı Kasım 2013
Reklam
Seza'nın "Hiç" Tiradı...
Hayatta hakiki ve devamlı hiçbir şey yoktur. Her şey bir sabun köpüğü gibidir. Solmaya, ölmeye, yok olmaya mahkumdur. Sabun köpükleri... sabun köpüklerinden ufaklı büyüklü balonlar olur. Bunlar ışıltılarıyla, pırıltılarıyla, renkleriyle gözleri oyalayan ve sanki her biri birer alemmiş vehmini veren balonlar, fakat siz onları beğenirseniz, onları tutmak isterseniz ne olur? Parmaklarınız birbirine vurur ve ortada hiçbir şey kalmadığını görürsünüz. İşte, hayat da böyledir. İçinden bin küçük balon çıkan bir sabun köpüğü!
Sayfa 93 - İthaki Yayınları 1.Baskı Kasım 2013
Istırap çekerken yalnız olmak, sığınacak bir göğsü bulunmamak, güvenecek bir gönüle, bir sevgiye malik olmamak ne elim bir şey!
Sayfa 102 - İthaki Yayınları 1.Baskı Kasım 2013
Memleket neden sevilir, memleket hasreti neden çekilir, oraya hatıralarımızla bağlı olduğumuz için, orada iyi veya fena günler geçirdiğimiz için değil mi?
Sayfa 141 - İthaki Yayınları 1.Baskı Kasım 2013
216 syf.
5/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Muhteviyatında çelişki barındıran, bir dönemin Türk filmlerine de konu ve senaryo olmuş dokunaklı bulmadığım klişe bir kitaptı..Ve fakat, Türk filmlerini tekrar tekrar izleyecek kadar onlara meftun olan arkadaşlar okursa memnun olabilir.
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013154 okunma
Reklam
216 syf.
9/10 puan verdi
Dram yüklü bir kitaptı. Genç ve güzel bir kadın olan Seza'nın hikayesi anlatılıyor. Eşini kaybettikten sonra oğlu Mehmet ile yaşayan ve Atıf adında evli bir adamla ilişkisi olan kadın ve 16 yaşında iken Yusuf adında bir askere vurulmuş ve Yusuf kadar kimseyi sevmemiş bir kadın. Atıf tarafından terk ediliyor. Oğlu Mehmet ölüyor. İşte burası tam bir dram ve 19 yıl sonra gençlik aşkı Yusuf ile karşılaşıyor . Adam adını bile hatırlamıyor ve ölümle biten hayat. Hiçlik evet hayatında ki hiçlik....
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013154 okunma
216 syf.
·
Puan vermedi
Annesiz ve babasız geçen yıllar. Aşkın olmadığı bir evlilik. Seza’yı hayata bağlayan bir oğlu bir de Atıf’ı vardı. Atıf’a duyduğu aşk gerçekti ona göre ama Atıf için belki de bir şey ifade etmiyordu. Seza aşkı için kavgalar verirken biricik oğlu rahatsızlanmaya başlamış fakat o farkına varamamıştır. Tedaviye başlansa da artık çok geçtir. Hayatında masumiyeti temsil eden oğlu vefat etmiştir. Her olayda hayatın hiçliği kafasına balyoz gibi inse de oğlunun kaybıyla bu hiçlik duygusu tescillenmiştir. Hiç elde var hiç...İyi okumalar.
Hiç
HiçSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2013154 okunma
Atıf'ı o kadına bağlayan his muhakkak bir sevgi! Fakat seven bir erkek nasıl oldu da o kadını kendisiyle al­dattı? Kadınlar içinde, sevdikleri ve sevdikleriyle beraber yaşadıkları zaman aldatanlar yoktur. Bir kadın kalbi bu acayip oyunu, bu karmakarışık duyguyu kabul etmez. O halde demek Atıf o kadını da sevmiyor, kendisini de sevmiyor.
"Hayat bir kuruluşun değil, bir yıkılışın ifadesidir." Neden doğuyoruz? Ölmek için neden kuruyoruz? Yıkmak için neden seviyoruz? Bıkmak için neden saadeti tanıyoruz? Felaketin azametini tatmak için ...
Reklam
Anne olmak ne saadet! Anne olmak ne felaket Yarabbi! Ya artık anne olmamak... maddi ve manevi bütün ıstırap­ları ve bütün zevkleriyle bir evladı beş yaşına kadar getirdik­ten sonra, artık ana olamamak. Çocuğunun elinden alınması, kendi fikri sorulmadan, bir daha geri gelmemek üzere çocu­ğunun elinden alınması... bu ne elim şey, bu ne tahammül edilmez bir işkence!
Ölüleri­mizin arkasından yaşamak değil, onların acısına layık olmak için ölmek mecburiyetindeyiz. Ölmediğimiz için, yaşamaya haris olduğumuz için en beyinsizlerimizin bile, ağzında klişe olmuş saçma sapan sözlerimiz var.
O, bu şehre nasıl geldi? O bu şehre geldiği zaman nasıl do­luydu ! Heyecanı, aşkı, kıskançlığı, ana saadeti, her şeyi, her şeyi vardı. O, bu şehre, dopdolu bir kalple geldiği bu şehirden bom­boş bir kalple çıkıyor. O, bu şehre bir hayat gibi geldi, bir hayal gibi çıkıyor. O, bu şehre bir insan olarak geldi, gölge olarak gidiyor !
- Ne olmuş kadına ... Neden yatıyor? Ellerini pantolonunun cebine koymuş olan bu kaldırım filozofu omuzla­rını silkerek: - Ne olacak bayım, diyor. Hiç. Görmüyor musun, hiç olmuş. Fazla bir sual sormayan genç adam sağa, ihtiyar serseri sola doğru yürü­yorlar.
Ve her tesadüfleri umulmayan bir saadetti. Onları birbirlerinin yolu üstüne çeken şey birbirlerinin gözlerinin içine bakmak isteğinin en müthiş bir iptila gibi kuvvetli oluşuydu. Kocaman dünya içindeki bu iki yabancıyı birbirine kavi zincirler gibi bağlayan şey yalnız bakışlarıydı.
498 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.