Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yurttaşlığın Yükselişi Ve Çöküşü

Kentsiz Kentleşme

Murray Bookchin

Kentsiz Kentleşme Sözleri ve Alıntıları

Kentsiz Kentleşme sözleri ve alıntılarını, Kentsiz Kentleşme kitap alıntılarını, Kentsiz Kentleşme en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orwell, "özgür" gibi sözcüklerin "yenidil"de hâlâ mevcut olduklarını ancak, politik ve düşünsel özgürlüğün artık kavram olarak bile mevcut olmaması yüzünden, eskiden olduğu gibi "politik açıdan özgür" ya da "düşünsel açıdan özgür" anlamlarını taşımadığını, böylece kaçınılmaz olarak hiçbir anlamlarının kalmadığını yazar. "Özgür" sözcüğü yalnızca işlevsel, ahlak ötesi, teknik bir anlamda kullanılabilir. (...) Yenidil, düşünce alanını genişletmek değil, daraltmak için tasarlanmıştır; kısaltmaların kullanılması, kavramları ahlaki olmaktan çıkartıp işlevsel hale getirir, düşünceyi ise belleksizleştirir. Akıl bu yolla, süreklilik duygusundan ve sorgulayan bir geçmişin karşıtlıklarından arındırılmış olur.
Sayfa 42 - pdfKitabı okudu
Sonuç olarak, politik yaşamın gerçek birimi, özyönetime sahip yerleşimlerdir; yerleşimlerin insani boyutları aştıkları durumlarda, bunların alt bölümleri, yani mahalleler, gerçek politik birimleri oluşturur. Politika, gücün vekillere verildiği bir sistem etrafında da yapılandırılamaz. "Temsili demokrasi" deyişi, sözcük anlamıyla ele alındığında, kendi içinde bir çelişki oluşturur. "Halkın kendini yönetmesi" anlamına gelen demokrasi kavramı, "halkın temsilciler yoluyla yönetilmesi" kavramını içeren cumhuriyetçi görüş ile tam bir tutarsızlık içindedir.
Sayfa 310 - pdfKitabı okudu
Reklam
Kentleşme yalnızca bir bölgenin doğal bütünlüğünü değil, insan ruhunu da zehirleyebilir.
Eski Mezopotamya kentlerindeki halk meclislerinden coşkuyla bahseden Henri Frankfort, "toplumun doğal özellikler esas alınarak aile ve klanlara bölünmesinin, insan yapısı bir kurum olan meclis tarafından ortadan kaldırıldığını" belirtir. "İnsanlar arasındaki bağın akrabalıkla değil, yaşanan yer ile belirlenmesi, meclis tarafından gerçekleştirilmiştir. Kent, hiçbir dış otoriteyi tanımaz. Komşuları ya da hükümdar tarafından böyle bir otoriteye maruz bırakılabilir; ancak sadakati zorla kazanılamaz çünkü kentin egemenliği, içinde yaşayan yurttaşların oluşturduğu meclislerden kaynaklanmaktadır."
Sayfa 93 - pdfKitabı okudu
(...) endüstriyel kapitalizmin sağlam, egemen ve üretken bir taban oluşturduğu pazar ekonomisi bu dönemde (1992) bir pazar toplumuna dönüşmeye başladı (...) İnsan ilişkileri giderek artan bir şekilde maddi biçimlerde tanımlanmaya başladı; evlilik bir "yatırım" haline geldi, çocuk yetiştirme bir "iş" oldu; yaşam bir "bilançoya" dönüştü, idealler "satın alınan" şeyler haline geldi; yerleşimler birer "işletmeye" döndü. Kent sakinlerinin kente olan bağlılıkları, sanki kentin "hizmet" vermedeki "verimliliği" ve "gelir" sağlama kapasitesiyle ölçülürmüş gibi, kasaba ve kentlerin "girişimciler" tarafından "idare edilmesi" gerektiği görüşü ortaya çıktı; bu görüş kendini yalnızca bankacıların, tüccarların, politikacıların ve perakende mal satıcılarının değil aynı zamanda liberal ve sosyalist görüşlü idari memurların kullandıkları dilde bile kendini gösterdi. Evlilik, çocuk yetiştirme, eğitim, arkadaşlık, sosyal yaşam, eğlence, kültür ve değerler bütünü olarak ele alınan toplumsal yaşam, "serbest ticaretin" ve kapitalist üretimin en azgın zamanlarında bile görülmemiş bir derecede ticarileşti ve bir meta dünyasına dönüştü.
Sayfa 277 - pdfKitabı okudu
"Kapitalizm" adını verdiğimiz pazar toplumunu benzersiz kılan, geçmiş dönemlerde ticari şeklinin tersine sürekli genişlemeye yönelik, birikimci ve bu açıdan kanserli bir ekonomik sistem oluşudur; bu sistemin "yaşam ilkesi", "ya büyü ya da öl" şeklinde ifade edilebilir. Modern ve "egemen" şekliyle kapitalizm, kendini küçük ölçekli tarım, zanaatkarlık, basit takas ilişkileri vb. şekillerde gösteren "doğal ekonomiyi" (Marx'ın kendi deyişi) tehdit etmekle kalmaz; "organik toplumun" her boyutuna zarar verir; sonuçta, akrabalık bağları, ortak yaşama yönelik birlikler, özyönetim biçimleri ve yerelci nitelikteki sadakat, yani kısaca, yaşanan yere ait olma duygusu zayıflar. Her şeyin parayla ölçülmesi ve İmmanuel Wallerstein'ın deyimiyle "metalaşması" sonunda, yaşamın her yönünü işgal eden dönüşüme uğratır; toprak, bitki örtüsü ve hayvanlardan oluşan doğal dünyayı tehdit eder; "doğal" olan her şeyi inorganik ve sentetik biçimlere dönüştürerek günümüzdeki yaşam biçimlerini ve ilişkileri borçlu olduğumuz karmaşık nitelikteki eko-topluluklar için de bir tehlike oluşturur. Toprak kuma, çeşitliliğe sahip toprak parçaları düz ve basit alanlara, karmaşık ilişkiler ise ilkel türde ilişkilere dönüşür; öyle ki evrimin saati sanki geriye doğru işleyip bizi, yaşamın daha az çeşitliliğe ve daha sınırlı alanlara sahip olduğu eski bir döneme götürmektedir.
Sayfa 260 - pdfKitabı okudu
Reklam
Kentleşme yalnızca bir bölgenin doğal bütünlüğünü değil, insan ruhunu da zehirleyebilir.
Çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmamak bu olsa gerek
Konfederasyona dayalı yerel yönetimleri savunanlara bilinçli bir şekilde harekete geçmeleri çağrısında bulunuyorum: bu kişiler yerel seçimlere katılarak kent ve kasaba yasalarını değiştirmeli, doğrudan demokrasi ortamı yaratacak yurttaşlık kurumlarını yeniden yapılandırmalı ve üretim araçlarını, partikülarist sistemlerde olduğu gibi “işçilerin” ya da “devletin” eline değil, yurttaşların kontrolüne vermelidir; bunların işçilerin kontrölüne verilmesi kollektivist kapitalizme dönüşme eğilimi gösterir, üretimin devletleştirildiği durumlarda ise devlet, elde ettiği büyük ekonomik güce paralel olarak otoritesini arttırır.
Kentleşme yalnızca bir bölgenin doğal bütünlüğünün değil,insan ruhunu da zehirleyebilir.
Teknoloji alanında sistematik olarak kullanılan bilim (çekirdek fiziği ve biyomühendislik), madde ve yaşama ilişkin en büyük sırları ancak yakın bir geçmişte çözümlemiştir. Alışılagelmiş reklam yöntemlerini çocuksu kılan kitlesel "zihin bulandırma" teknikleri ile parmak izlerini ilkel hale getiren teşhis araçları bir yana, sibernetik
Sayfa 275 - pdfKitabı okudu
Reklam
Antik Yunan düşüncesine göre maddi özyeterliliği ve kişisel otonomiyi içermeyen bir bağımsızlık, olsa olsa kağıt üzerinde kalmış, içi boş bir kavramdır. Ne kadar iyi bir konumda olursa olsun hiçbir hizmetkar, dış otorite ve çıkarları dikkate almadan bir yargıda bulunamaz, akıl yürütemez; çünkü kendi yaşamı bu unsurlara bağlıdır.
Sayfa 101 - pdfKitabı okudu
Toplumsal gücün büyük ölçüde ortadan kalkması kişinin insanlığını azaltır
İnsanlığın toplumsal yanını politik yanından, daha da önemlisi, politikayı devletten ayırmak büyük önem taşır. Biz bu üçünü birbirine karıştırarak ve böylelikle bu karışıklığı meşru hale getirerek korkunç bir karmaşa yarattık. Bu karmaşa, hem günümüzü hem de geleceği ciddi bir biçimde etkilemektedir. Politik işlevleri ve hakları "politikacı"lara devrederek politik olmanın ne anlama geldiğimi unuttuk; yani, bu işlev ve hakları, devlet idaresi adı verilen bir çeşit kurumsal bir manipülasyon uygulayan, çoğunluğu elit kesimden gelen seçilmiş bir insan grubuna verdik. Bir zamanlar toplum yaşamının katılımcı boyutunu oluşturan ve toplumun bütün üyelerine açık olan politika kavramını, yalnızca otoriteye ağırlık veren devlet idaresiyle karıştırarak alçalttık; çok sayıda politikacıya aşağılayan gözlerle bakmamız da bunun bir işaretidir. Böylece yurttaş olmanın ne demek olduğunu unuttuk; yurttaş kavramını giderek artan bir biçimde "seçmen" kavramı ile bir tutmaya başladık; daha da kötüsü, yurttaş statüsünü, bütün gücü elinde tutan bir devletin ve "seçtiğimiz" temsilcilerin bize sağladığı mal ve hizmetlerin edilgen alıcıları konumundaki vergi mükellefi seçmenlerin statüsü olarak kabul ediyoruz.
Sayfa 288 - pdfKitabı okudu
Antik Yunanlıların son derece zeki bir biçimde kavradıkları gibi, yurttaşlık da bir süreçtir; bu süreç insanları kendi topluluklarını yöneten aktif katılımcılara dönüştüren toplumsal oluşumu içerir.
Cilalı Taş Devrinde toprağın işlenmesine imkan veren teknolojik yeniliklerin çiftçiler tarafından kullanılmasının büyük bir yiyecek fazlasına yol açtığı, bunun da kentin ortaya çıkışına neden olduğu kabul edilir. Maddi bolluk içindeki halkın, tarımsal uğraşları terk edip, becerilerini çömlekçilik, dokumacılık, metalurji, marangozluk, kuyumculuk ve duvarcılık alanlarının yanı sıra, idareci, rahip, asker ve sanatçı olarak da gösterdikleri söylenir.
96 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.