"Gezip tozmak için kendi dininden birini bulamadın mi sen koca İstanbul 'da.? demişti,Dogu'dan gelmiş bir genç,"Bizim oralarda olsa çoktan vurmustuk seni.""İptidalliginizle bir de iftihar mi ediyorsunuz?"diye sormuştu Selva."Kolaylıkla adam öldü rebiliyorsaniz nerede kaldı sizin Müslümanlığınız."
Neydi bu din? Selva'nın gözünde, insanların simalarında, ırk özellikleri gibi apaçık görünmeyen, kendi yüreğine de tam sinememiş bir aidiyet duygusu, bir seremoniler yelpazesiydi. Camilerde, kiliselerde, sinagoglarda sürdürülen ibadet ve dua fasılları... Oralara girilip huşu içinde Tanrı 'ya yakarılırken, onunla bütünleşirken, din ne hoş bir şeydi.