Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tanrıtanımazlık Müzesi

Luan Starova

Tanrıtanımazlık Müzesi Sözleri ve Alıntıları

Tanrıtanımazlık Müzesi sözleri ve alıntılarını, Tanrıtanımazlık Müzesi kitap alıntılarını, Tanrıtanımazlık Müzesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aldatıcı vaatlerle tıka basa dolu zalim zamanlarda yaşıyorduk.
Reklam
Haklı
Aptallığın, çok büyük bir aptallığın işaretleri zalimce kazınmış manzaraya. Bütün bir halkın enerjisi, akıl almayacak kadar çok boşa harcanmış zaman, geri dönülemez bir biçimde bu be­ton yığınına gömülmüştü. Halkın ruhu dahil, her şeyi betonlaş­tırmak son amaç olmuştu sanki.
Bana da hep böyle gelmiştir
Komünizmin son hedefi dinin yerine geçmekti. Apoka­lips'e, kutsal kitaplarda dile getirilen, dünyanın ve tarihin sonu görüşüne dayanması tesadüf değildir. Yeni bir Tanrı, yeni bir cen­net, yeni bir yeryüzü keşfetmek gerekiyordu. Tanrı'nın ülkesi bu dünyada gerçekleşecekti ... Ve de cennet yeryüzünde var olmakta devam edecekti ... Böylece, Tanrı'nın isteği yerine getirildi ... Yeryüzünde yeni bir krallık kuruluyordu böylece. Bunu yeni insan gerçek­leştirebilirdi ancak. Mesih-insan. Aynı zamanda yeni yasalar uydurmak, eski ütopyaları reddetmek gerekiyordu. Devrime başvurmak ya da onu icat etmek gerekiyordu.
Sayfa 133Kitabı okudu
Komünizm zamanında Arnavutluk
Suçsuz insanlar suçlu diye yakalandı. Vur abalıya yöntemi her ülkeden daha çok bu ülkede işliyordu. Herkes suçluydu. Yabancı dil bilenler casuslukla, üç dinin ruhban sınıfı hainlikle, geçmişte biraz mal mülk sahibi olanlar vurgunculukla suçlandı. Herkes mahkum edilmeyi, gözaltına alınmayı, idam edilmeyi bekliyordu.
İnsan başkasından kurtulabilir, ama kendisinden kurtulamaz...
Reklam
İşte parlak bir zekâ :D
Kapıları halka açılmadan önce bu müzeyi yeni tanıtımına göre ziyaret etmek şerefine eren nadir kişilerdensiniz. Yeni eserlerle zenginleştir­dik onu. Ruh bölümündekiler son derece ilginçtir. Bu bölümden tamamen ben sorumluyum. Ruhun varlığına körü körüne ina­nanlara kesin bir darbe indirebilecek durumdayız bugün. Asla ruh diye bir şey yoktur. Bunu kesinlikle kanıtlıyoruz. Anlaşılan A. A. bir şey hazırlıyor. Peşinden gitmemizi söyleye­rek bizi çıkış kapısına götürüyor. Bir projektör müzede başköşeyi işgal edecek muazzam bir nesneyi aydınlatıyor. Heykellerin açılışı sırasında yapıldığı gibi, A. A. gösterişli bir jestle yapıyor açılışını. Heykel yerine alçıdan bir insan kadavrasıyla karşılaşıyoruz. Kadavranm toplam ağırlığı: 43 kilo 430 gram diye yazılı etiket­te. A. A. bu nesnenin önünde şişinerek duruyor. - Ruhun var olmadığının kesin kanıtını görüyorsunuz kar­şınızda. İşte bir insanın ölümünden sonra kalan şey: 0,150 kg sodyum nitrat; 0,255 kg stronsiyum; 0,800 kg magnezyum; 4,650 kg kalsiyum karbonat; 21,375 kg kalsiyum fosfat; 16,200 kg kollagen lifleri. Yani toplam 43 kilo 430 gram. Hepsi bu. Ruh yoktur.
Şurası bir gerçek ki, ölümün fark gözetmeyişi, yaşayanla­rın kendi farklılıklarını ve normlarını dayatmak için giriştikleri tüm çabaları boşa çıkarıyor.
Baba Haklı
Babam bize kitapların ancak onların özünü sindirebildiği­miz, onlarda kendi yolumuzu keşfedebildiğimiz takdirde ger­çekten bizim olduklarını sık sık söylerdi.
Lenin, Dostoyevski'ye taham­mül edemiyordu. Ecinniler'de ruhun kurtuluşunun, evrime mut­lak saygı duymaktan geçeceğini savunan Kirilov karakterinden özellikle rahatsız oluyordu. Kirilov, en sonunda, kurmuş olduğu sistemin dayandığı fikrin yanlış olduğunu fark edince, gerçeği kabul eder: bütün sistemi, iskambil kağıtlarından yapılmış bir şato gibi yıkılır. Lenin, hayatının sonuna doğru Kirilov'unkine benzer bir hayal kırıklığına uğradı. O da bir yerde yanılmıştı ve sisteminin hemen yıkılacağından korkuyordu ... Stalin bunu anlamadı...
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
O dönemde hem Yugoslavya'da, hem de Makedonya'da, ede­biyata, sanata ya da dram sanatına devletin yaklaşımını simge­leyen sosyalist gerçekçilikle çok yıllar önce hesabımızı kesmiş­tik. Stalin ve Jdanov'un sanatçı "ruhların mühendisi" olmalıdır diyen katı kurallarını gerilerde bırakmıştık. 50'li yıllardan itibaren, Tito ile Stalin arasındaki büyük çatışmadan sonra, Yugoslavya Avrupa'nın ve dünyanın değerle­rini hızla benimsemiş ve modern estetik etkileri özümsemişti. Sosyalist gerçekçiliğin dar kafalı uyuşukluğu, en azından bu alanda, alt edilmişti. Sanat alanındaki yaratıcılığın, dış müda­halelerden, özellikle Parti'nin ve devletin müdahalelerinden ba­ğımsız, özerk bir süreç olarak gelişmesine izin verilmişti.
- İnsan başkasından kurtulabilir, ama kendisinden kurtulamaz ... - Kim söylemiş bunu. - Jean Paul Sartre. - Al işte, bir gerici daha. - O da komünistti, hem de Stalin döneminde! - Ama sonunda revizyonist oldu. Sizin gibi, sizler gibi.
Sayfa 158Kitabı okudu
Yazarı sevdim :D
- Marksizm, yeni bir doktrin olarak insanın mevcut dün­yayı değiştirmeyi amaçlayan sonsuz dinsel içgüdülerinden kay­naklanıyor ... Sorunuzu yanıtlamak için kıyamete ve kutsal kitaplara dönelim. Marx'ın sözünü ettiği devrim genellikle kıyamete ka­dar uzanır. Fakat diyalektik materyalizmle desteklenen, tanrı­sal müdahaleyi reddeden devrim yeni bir Tanrı fikri, çıkış yolu fikri, kurtuluş fikri telkin eder. Marx, Engels, Lenin ve nihayet Stalin, bu yeni Tanrı fikrini ele alırlar bir kere daha ... - İncil, Kuran ve Zebur'daki kehanetlere göre, kıyamette büyük dönüşümlerin görüleceği bir dönemin yaşanacağı, her şeyin altüst olacağı ve "sondakilerin başa, baştakilerin sona geleceği" yazılıdır. - Komünizm ile bu din hikayeleri arasında ne gibi bir ilişki olabilir? - Kör olmak gerekir bu ilişkiyi görmemek için! Dünyanın bütün ülkelerinde komünistlerin devrimi yüceltmek için söyle­dikleri Enternasyonal de aynı dinsel sözlerle son bulmuyor mu: "Doğacak yeni dünyada, önceden hiçbir şey olmayan artık her şey olacak."
Sayfa 134Kitabı okudu
Tarih Müzesi'nde Önder'in hayatı ve eserleri diğer bütün konulardan daha ağır basıyor kesinlikle. Yaptıklarının her biri bir üstün başarı olarak yüceltiliyor, kişiye tapınma doruk noktasına ulaşıyor ... Örgütlü yalan işitilmedik boyutlara ulaşmış. Sanat mü­zelerinde bile, Parti'nin rolü unutulmamış, sansürcülerin dört açılmış gözlerinden ve yaratıcıların kendi kendini sansür etme refleksinden hiçbir şeyin kaçması mümkün değil.
Savaş sonrasının ilk yıllarında açık olduğu halde, Tito ile Stalin arasındaki bozuşmadan hemen sonra kapanan ve o dö­nemde ailemiz ve benzeri aileler için Balkan duvarına, aşılması en olanaksız görülen duvara dönüşen sınıra yaklaştırıyordu de­miryolu. İlerde meydana gelebilecek her şeye, ülkeler arasındaki uzlaşmalara, diğer sınırların açılmasına rağmen, bu sınır ebecii­yen kapalı kalacaktı: Buydu Stalin'in bıraktığı miras. Bu sınır, çok geçmeden nerede başladığı ve nerede bittiği bilinmeyen hakiki bir Balkan labirentine dönüştü. Ve sonunda insanların bağrına çöreklendi.
62 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.