Bir kitabı anlayabilmek için yazarın hayatına, düşüncelerine bakmak ve üzerine düşünmek gerekir. Yazılanların kağıt üstünde ki mürekkepten ziyade, insanların mevcut hayatlarının yansımaları olduğunu unutmamak gerekir. Thomas More bir sosyalist ve hümanistti hatta Karl Kautsky onun dünyanın ilk sosyalisti olduğunu söyler. More Utopia da savunduğu düşünceleri ile ölüme mahkum edildi, birçok kez kurtarılma fırsatı sunulsa da o doğru bildiği şey için tıpkı Sokrates gibi ölmeyi seçti. Thomas More aslında gerçek hayatında kendi ütopyasını kurmuştu. Ailesini tam anlamıyla kitapta resmettiği şehirdeki gibi düzenlemiş ve hayatı boyunca böyle yaşamıştı.
Gelin görün ki mevcut çağın paraya, din sömürüsüne ve eşitsizliğe bulanmış o kirli insanları bu düşüncelerin toplumda getirebileceklerinden korktu. Çünkü bir yazar ve düşünür olarak ondan istenen krala kusursuz sadakat, ulus üstünlüğü ve belki de onlara göre en dayanılmaz ve hassas olanı din üstünlüğüydü. Fakat o insanların mevcut ekonominin bir ürünü olduğunu bildiğinden eşitliğe, özgürlüğe ve birleştirici düşüncelere inandı. Bizler üstünden kaç yüz yıl geçmiş olmasına rağmen kralın yaptığını değil de Thomas More'un Utopiasını okuyup imreniyorsak, boşuna ölmüş olamaz değil mi?
Ve şuna inanıyorum; mevcut düzen, inanan insanları ekonomik çıkmazlara ve eşitsiz yaşama sürüklemeye devam ettiği sürece, sistem yıkılmaya mahkumdur.