Kendi çapında bazı koleksiyonlara sahip bir okur olarak benim epey içselleştirebildiğim bir karaktere sahip eserimiz. Meissen porselenleri koleksiyoncusu Bay Utz. Bu bin parçadan geniş koleksiyonu yüzünden İkinci Dünya Savaşı sonrasında yer değiştirememiş, kitlelerin tersine doğru hareket etmiş, eninde sonunda koleksiyonunun tutsağı olmuş bir hayat Utz'unki. Oldukça trajik aslında. Elindeki her bir parça altın kadar değerli ama hiçbirini satmak gibi bir düşüncesi bile yok. Derdi para değil zaten. Soylu ve varlıklı bir aileden geliyor yoksa. İhtiyacı var da diyemeyiz.
Tüm bu ikilemin içinde Utz'un yüreğinde sevgiye de yer var halâ. Tıpkı bir porselendeki sanatı görmekteki ustalığı gibi, insanların da değerini bilen biri bana göre. Gerçi kitabın sonunda bazı ilginç gerçeklerle karşılaşıyoruz ama o zamana kadar böyle bilsek de olur. :)
Eserdeki en büyük eksik, Utz'u yeterince tanıyamamak bence. Böylesine ilginç bir karakter olmasına rağmen dikkat sürekli dağılıyor. Gerek anlatıcıların farklı kişiler olması, gerek onların da Utz hakkında bildiklerinin sınırlı olması sebebiyle Utz karakteri bence yeterince detaylandırılamamış. Kitabın en büyük eksiği de buydu bana göre.
Can Yayınları bu gölgede kalmış esere yıllar sonra yeni kapakla ikinci baskı yaptı ve güzel iş oldu eyvallah da, tekrar basmadan bir okusa mıydık acaba, zira o kadar çok yazım hatası var ki, Can Yayınları gibi bir yayınevinin standartlarına bakacak olursam, hiç tekrar incelememiş gibiler diyebilirim.