Ölü sözcüklerin kokusu, acı bir is gibi bütün eve, bütün eşyaya sinmiş. Ne yapsan işlediğin ağır günahın izlerini uzun süre yok edemeyeceksin. Yok edemiyorsun. Sonunda, odalara inen külleri belki kabaca temizlemiş oluyorsun. Ya içinin külleri?
Hazırsındır insanları sevmeye. Hep birilerine güvenmek, birilerine yakınlaşmak, bir şeyler verme isteğiyle dolusundur. Güzel bir görüntüyü, güzel bir ezgiyi, güzel bir şiiri, bütün güzellikleri bölüşecek, paylaşacak birileri olsun istemişsindir. Senin yapında vardır bu sevecenlik. Yakınlaşmalarının çoğu yıkımlarla bitmiş olsa da böylesindir.
Kendi kendinle yüz yüze gelebilmelisin,bakabilmelisin kendi yüzüne.başkalarının yüzüne de.ama kendi yüzüne bakmayan biri, ne yüzle çıkar başkalarının karşısına?en korkuncu bu işte; Kendi yüzüne bile bakamaz olmak.bu yıldırıyor seni.içinde aşağılanmış, ezilmiş,pörtlemiş, vıcık vıcık iğrenç bir böcek yaşatarak insanların arasında dolaşmaktan, dolaşır olmaktan korkuyorsun.
Dövüyorlar. Sokaklarda, dükkânlarda, sinemalarda yan yana olduğun, birlikte yürüdüğün, oturduğun, aynı geçitlerden karşılara geçtiğin, o her gün rastladığın insanlar mı bunlar? Kızgınlar? Kim bu insanları böylesine kızdıran?
Çünkü uygarlığın getirdiği her şey özgür insanların hakkı olsa gerek. Bu adamları, egemenler, toplum adına, suçlu saymışlar, ayırmışlar onları, toplum dışı bir yerlere tıkmışlar. Ellerinden de uygarlık buluntusu ne varsa almışlar, asıl böylece cezalandırmışlar onları; insan olmaktan çıkarmışlar. Artık toplumdan da, insanlıktan da soyutlanmış böyle bir yaratığa 'insan' demek için kendini zorlamanın ne anlamı var. Buradaki bütün bu ilk insan'lara, güneşsizlere, değişik, yeni bir ad takmak, belki de 'Nuriler' demek daha doğru olmaz mı?