Bu kitap, iki önemli kavram ile okurlara tanıtıyor kendini. Yaratıcılık ve cesaret. Bu kavramların hareket noktası, toplumdaki değer merkezinin kayması - bireyin varoluşundaki kaygının benlik duygusunu trajik bir şekilde yitirilişi şeklinde vuku bulmasıdır.
May bu kitapta, kaygıyı çağın sorunu ve nevrozun en temel semptomu olarak ele alır. Kaygı sorununun yaşanışını Spinoza'dan, Pascal'a ve Kierkegaard'a kadar inceler. Bu kitapta da Til- lich'in etkileri barizdir; Heidegger’den bahsederse de ancak Tillich’in perspektifinden yaklaşır. Varoluşçu hareketten bahsederken onunla özdeşleştiği izlenimini vermez henüz. Freud ve Kierkegaard’dan kaygı olgusunu en derinlemesine anlamış kişiler olarak söz eder.
" Kaygının, içinde olunan dünyayı tanıyamamaktan, kişioğlunun kendini, kendi varoluşuna yerleştirememesinden geldiğini gördüm. "
dediği noktada tam olarak Kaygının anlamını ve de kavrayışını özetle ele aldığını;
" Hissettiğimiz kaygı geçici bir köksüzlük, yönsüzlük; bu kaygı, hiçliğin kaygısı." dediği bir diğer noktada ise; kaygıyla yüzleşmek sorusu, kaygıyla yakından ilişkili olan, kişiliğin gelişimi sorusuna götürülür.
May' in bu varoluşçu dalgaya çığır açan kaygıya getirdiği çözüm ise; İnsanın yaratıcı bir süreç içinde kendisinin bilincine vararak benliğini tekrar bulmasının sanatla olacağını şu sözlerle ifade ediyor: "...modern çağda tinsel tasarı için en etkin metaforlardan biri 'sanat'tır."