Bu şehir hiç bu kadar mutluluk dolu gelmemişti Ayşe'nin gözüne. Annesi, anneannesi ve babaannesinin söyledikleri aklındaydı.
Aşk..
Ne zaman onlar gelse, sohbet etseler kafası karışırdı ipe sapa gelmez şeyler söyledikleri olurdu bazen dedikleri değildi zaten onu bu kadar dibe çeken.. Yaşadıklarıydı.. Üçünün de hikayeleri acı doluydu. Yani onlar varlıklarıyla karıştıyordu Ayşe'nin zihnini. Bu yüzden şarmaş dolaş çiftleri gözlerindeki o hiç bir şey takmayan mutluluğu görünce bakışlarını kaçırdı. Fakat ne kadar kaçabilirdi ki insan? Ne kadar kaçabilirdi aşktan? Aşk mı? Bazı kelimeler anlamlarını kaybederdi bazen, düşünürken yada söylerken garipserdi onları. Sanki ilk defa söylüyormuş yada
yanlış söylüyormuş gibi gelirdi.
Dayak yiye yiye bu şehirde yaşamayı öğrenecekti. Hep tetikte olacaktı. Yasaktı dalgınlık. Daldı mı, büyük şehir insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar, çapmalarla kendine geliyordu.
Az önce kumarhanenin yakınında ona rastladığımda yüreğim öyle bir çarpmaya başladı ki, yüzüm bembeyaz oldu herhalde. Fakat o da bensiz yaşayamaz! Bana ihtiyacı var, yoksa...
Konya'da olanlara ya da ziyaret edeceklere her yerde bulamayacağı cici bir bilgi:
Alaaddin camii'nin oralarda 70'lerinde tatlı bir amcamız var. Camiinin etrafında dolanırken karşınıza çıkıyor. Kendisi çok entelektüel biri. Tamamen kendi çabasıyla birçok dil öğrenmiş. Özellikle ingiliççesi çok tatlı :d Bir yeni dil nasıl öğrenilir anlatıyor. Hayat tecrübesi arayışında olana da bolca nasihati, nüktesi var. Alaaddin Camii'ne gelen turistlere camiiyi tanıtıyor, atalarımızdan bahsediyor. Sadece turistlere de değil camii hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese, sadece rica etmeniz yeterli. Kendini oraya gönülden tayin etmiş kimsenin tayin etmesini beklemeden. Böyle şeyler biz zamane gençlerinin pek karşısına çıkmıyor malum. O yüzden çıkınca da okyanusun derinliklerinde bir inci tanesi bulmuş gibi hissediyorsunuz. Her gün burdayım diyor, gelin diyor.. hayırla yâd edilmek istiyor. Bu amcamızı tanıyın.
“Kentlerin ve kasabaların daha eski, daha plansız mahalleleri cidden orman gibidir ve bizi çözmeleri, akıl karıştırmaları, açmaları, kapamaları, şaşırtmaları, hoşnut etmeleri özellikle, içimizden bu geçiş biçimleri sayesindedir. Yirminci yüzyıl mimarisinin yaptığı tüm aptalca hataların en aptalcası daha gösterişli kent planlarında bu çok eski modelin unutulmasıdır. GEOMETRİK, ÇİZGİSEL KENTLER GEOMETRİK, ÇİZGİSEL İNSANLAR YARATIR; ORMAN-KENTLER İNSAN YARATIR.”