Tanrılar arasından hangi tanrıysa, işte o, kaos kütlesine düzen verdi ve kütleyi kozmik zerreciklere ayırdı; yeryüzünün ilk kalıbını da o döktü. Her yanı aynı biçimi alsın diye kocaman bir küre yaptı... Hiçbir yanı verdiği hayat şekillerinden yoksun kalmasın diye yıldızlarla tanrısal şekiller göğün döşemesini kapladılar, deniz parıltılı balıklara yatak oldu, yeryüzü hayvanlara kucağını açtı ve uçarı hava kuşları barındırdı... İnsanoğlu doğmuştu... Tüm hayvanların bakışlarının yere dönük olmasına karşılık, o tanrı yalnızca insana yukarıya doğru bakma, iki ayağı üzerinde dik durma ve gözlerini gökyüzüne kaldırma olanağı tanıdı.
Yeniliğin gerektirdiği bakış açısının eğitim sistemlerimize yansımadığını görüyoruz. Yaratıcılık, gençlikte keşif ve ifade biçimlerinin itici gücüdür ama daha kolay test edilip ölçülebilen becerilerin yeğlenmesiyle bastırılıp boğuluyor.
“Hiç bir şey orijinal değildir” bende buna inanıyorum. Her şey birbirini ardından gelir ve takip eder. Dahi bir beyin yoktur ve biz aslında tecrübe ettiğimiz şeyleri üretiriz.
Yaratıcılık, zannedildiği gibi, temel ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra ilgi alanımıza giren bir lüks değil. Toplumların sosyal, ekonomik, politik refahı, bireylerin ve ailelerin benlikleriyle kurdukları ilişkinin doğal sonucu.
''Kimlik sahip olunandan çok üretilen ile ilgilidir ve bu yaratıcılığın psikodramadaki önemidir.''
''Moreno'nun felsefesine göre, her an bir grubun parçası ve sosyal bir toplulukta olan her birey, kendini yaratıcılığı ve spontanlığı çerçevesinde ifade eder. Bu yüzden bir çokları tarafından farklı yorumlanan ''Tanrı Olma- Tanrıyı Oynama'' bu noktada bireyin yaratıcı oluşuna denk düşer. Moreno grup psikoterapisi, sosyometri ve psikodramayı özünde bu felsefeyi temel alarak geliştirmiştir.''