Benim için kendinizi nasıl feda ettiğinizi, bir tek gülümsememle ve iki satırlık mektubumla nasıl mutlu olduğunuzu görüyor ve biliyordum. Bende çok değerli hatıralarınız var ve hepsini de beraberimde götürüyorum.
Daha yazmak isterdim; fakat kıymetli vaktini almak istemiyorum. Hem yazsam ne olacak; aklı kıt, câhil bir adamım. Bazen ne yazacağımı bile unutuyorum. Belki sen bundan. Şey... Diyecektim ki... Neyse, artık boşuna.
İnsanlar, “her şey geçer,” derler, fakat bu dehşet verici bayağılığın menzillini kaç kişi kavrar? Kaç kişi hayattan kaçar, hayat için şarkı söyler ya da ona ağlar? Hayatın beyhude olduğuu kanaatiyle kim dolmamıştır? Ama kim bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye cesaret eder? Bir Hindu prensi'nin bir sakat, bir yaşlı ve bir ölü görmesi, her şeyi anlamasına yetmiştir; bunları gören bizler ise hiçbir şey anlamayız, ziraa hayatımızda hiçbir şey değişmez. Ne olursa olsun hiçbir şeyden vazgeçemeyiz; oysa beyhudeliiğin apaçık işaretleri erişebileceğimiz bir yerdedir. Ümitle malûlüzdür, hep bekleriz; hayat da cevher haline gelen bekleyiştir sadece. Ebediyen askıda kalmaktansa, tarafsız bir ilâh ya da kadavra durumuna indirgenmektense, her şeyi bekleriz, Hiçliği bile. Böylelikle, Tamiri İmkânsız’ı kendine düstur edinen yürek, bundan hâlâ sürprizler umar. İnsanlık, onu yadsıyan olayların içinde âşıkâne yaşar…
O, bedenini ve ruhunu merhametsizce yargılar, sevgisini ve arzusunu karanlık zindan duvarların ardına kapatır, yüreğine ve aklına derin bir mezar kazar.