Hani babamlar bazen eve üzgün gelirlerdi. Onlar öyle gelince iki evde de derin bir sessizlik olurdu. Kimseden ses çıkmazdı. Babalar da odalarına giderlerdi. Saatlerce çıkmazlardı. Ne yaptıklarını merak ederdik. Ne yaptıklarını asker olunca anladım. "Ağlamak... Elini ağzına bastırıp hıçkırıkların duyulmasın diye kurtaramadığın her silah arkadaşın için ağlamak. Yiğit babalar,analar ve evlatları için ağlamak...
Biz de bu sorunun yanıtını merak edip İzmir Emniyeti'ndeki kaynaklara sorduk."Nedir bu işin sırrı"deyince aldığımız yanıta şaşırmadık:"Çünkü Menzilci!"
“Kaygının düşmanları merak ve tutkudur. Derin bir kaygıya kapıldığımda bile, kendim dışında herhangi bir şeye karşı yeterince güçlü bir merak duyabiliyorsam kendimi kurtarabilirim. Müzik, sinema, sanat, doğa, sohbetler sözcükler.”
“… biraz dikkat etseydi…
bu cevabi mektuplarda aslolanın aşk değil,
bırakıp gidilenin haline duyulan doymak bilmez bir merak olduğunu görebilirdi.
Aşık olmayan bir göz, filmlerden, romanlardan edinilmiş bu basmakalıp satırları okusa, Maryam’ın da aşkın kendisinden değil,
ardında bıraktığı yıkıntıdan haz alan kadınlardan olduğunu kolayca anlayabilirdi.”
Elbette âşık zihinler tesadüflerden nefret eder. "Bütün içtenliğimle merak ediyorum, birbirimize âşık olana kadar biz ne yaptık " sorusu âşığın şaşkınlığını anlatan bir sorudur.
Pislik yiyen bir varlıktan temizlik beklemek mümkün değildi, çünkü bağırsaklarımız ikinci beynimizdi. Duygularımızı oluşturan hormonlarımız burada da üretiliyor, vücut için gerekli olan enzimlerin salgılanması burada yapılıyordu. İştahla yediğimiz şeylerin kimyasal reaksiyonlara sokulup duygulara dönüştürüldüğü yerdi bağırsaklarımız. Ve nasıl düşüncelerimizi oluşturan nörotransmitterlerimizin terbiyesi kişiyi daha az ya da daha fazla insan yapıyorsa iştahımızın da terbiyesi çok önemliydi. Çünkü yediğimiz her şey duygularımızın hammaddesiydi. Varlığın gelişebilmesi için düşüncede merakını ehlilleştirmesi gibi, iştahın da arsızlığını ehlilleştirmesi varlığın tekâmülünün temeliydi.
"en merak ettiğim şey senin kendine ne teshis koyduğun martha."
düşünmem gerekiyormuş gibi sustum. "insan olmayı beceremediğim. hayatta kalmayı diğer insanlara kayasla daha zor buluyorum."
"Kuşkusuz dalkavuklarda akıl takdir edi- lir, ama ancak koşulsuz itaatle birlikte olur- sa. Aklın yanında bu 'iyi hal' belgesi eksikse ve hükmeden kişinin yararına işlediğinden emin olunamazsa, akıllı kişiye akıllı değil de daha çok saygısız, küstah ya da hain denir; ve öyle bir durum doğar ki, hükmeden kişi- nin güvenliğini tehdit etmese de en azından onuruna ve otoritesine karşıymış gibi olur. Si- yaset alanında bunun örneği çoktur."
Bu konferansta Musil'in birkaç yerde ver- diği örneklerde "kadın"ı öne sürmesi, zaman zaman eleştirilmiştir. Musil'in örnekleme ya- parken neden temelinde kadın olan ifadeleri tercih ettiği doğrusu merak konusu.
Musil'in konferansının sonunda dediği gibi, ahmaklığa karşı en önemli çare, "alçak- gönüllü olmaktır". Alçakgönüllülük ise, gü- cün ve iktidarın tadını aldıkça bazı kişilerin uzaklaştıkları bir erdem.
Bu küçük metin ve içindeki fikirler şimdi her zamankinden de güncel ve büyük olası- lıkla daha uzun süre de öyle kalacak.
İlknur Özdemir
Aşkı da sevmeyi de güven vermeyi de aldatmayı/aldatılmayı da bilen hem uçları hem kıyıları gören, yasakların tabuların üstüne gitmiş o da benim gibi bir dönem hayatı çok merak etmiş,..