Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merisa

Merisa
@merisa_
19 okur puanı
Haziran 2023 tarihinde katıldı
"Ben kabus gördüğümde annem bana ninni söylerdi," dedi. Dönüp bana baktı ve bir an için gözlerinde daima var olan o acıyı gördüm. "Her neyse," derken yüzü ifadesizleşti. "Bu çok uzun zaman önceydi." "Şimdi kabus görünce ne yapıyorsun?" "Şimdi ben kabusun kendisiyim, canım." Gözlerimi devirdim ama söylediği yalan da değildi.
Reklam
İtiraf et! "Mortana mıyım bilmiyorum!" Bu itiraf beni bile şaşırttı. "Anneme ne olduğunu hatırlamıyorum. Bir yanım iblis avcısını öldürmekten hoşlandı. O adam ölümü hak etti. Bu benim kont­rolüm dahilinde değildi." İtiraflar bir bir ağzımdan dökülüyordu. "Bir keresinde Starbucks'ta kahve parası ödemeyi unuttum
"Oradaki insanların kendi trajedilerine hapsolduklarını söyledin.Zindanda geçirdiğin zaman hakkında böyle mi hissediyorsun? Özgür olsan bile o günleri tekrar tekrar yaşıyor musun?" Dönüp bana baktı. Öz güven maskesi bir anlığına düştü­ ğünde o güzel yüzeyin altında yatan acıyı, dayanılmaz acıyı gördüm . . . Sonra gözlerini tekrar kapatarak yüzünü başka tarafa çevirdi. "Terapistim olmaya mı çalışıyorsun, Rowan? Çünkü bu aşırı derecede fanilere özgü bir kavram ve sen bu konuda yetkin bile değilsin." "Hayır. Ben sadece seni böylesi bir dingile çeviren şeyin ne olduğunu çözmeye çalışıyorum." Mağaralara yaklaşırken bana hafifçe gülümsedi. "İyi olmayı bir kez denedim. Sıkıcı ve fazla abartılı geldi."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Orion göz ucuyla bana baktı. "Torpido gözünü aç. Orada altın ve gümüş paralar var. Gittiğimiz yerde onlara ihtiyacımız olacak." Söylediğini yaptığımda bozuk paralar yere saçıldılar. On­ları toplayıp deri çantama attım. "Sanırım altın paralar gişeye ödeme yapmak için?" "Ah, hayır. Bu, o tarz bir gişe değil, canım." "Ne?" diye sordum. "Nasıl bu kadar çok konuşup bu kadar az detay verebiliyorsun? Bu dünyanın en boktan süper gücü falan olmalı."
Boynuna sıçramış kan lekelerine tekrar baktım. "Bana kimi öldürdüğünü söyleyecek misin?" "İlginç birini değil." Çantaya bir su şişesi attı. "Sadece Carl'ı." Ağzım açık kaldı. "Öldürecek onca kişi arasından tuhaf ilgi alanları olan, sosyal anlamda tedirgin, zararsız bir faniyi mi seçtin? Bu senaryoda tek tehdit teşkil etmeyen kişiyi?" "Carl sadece bir stajyer değildi. Kral için casusluk yapı­yordu. Telefonunu aldığımda kralın casusluk birimine senin burada olduğunu haber veren bir mesaj buldum. Ama sana kendini daha iyi hissettirecekse bunu bir kaza olarak düşün. Elim kaydı ve yanlışlıkla Carl'ın kafasını koparıp cesedini masanın altına tıkıştırdım." Alaycı bir ciddiyetle kaşlarını kaldırdı. "Bu kadar yargılayıcı olma. Böyle şeyler herkesin başına gelebilir."
Reklam
Merisa

Merisa

, bir kitap okudu
248 syf.
·
Puan vermedi
Alevlerin Lordu
Alevlerin LorduC.N. Crawford
7.3/10 · 252 okunma
Sloane sarsılmaz bakışlarını üzerimden ayırmadı. “Senin olayın ne, tatlı oğlan?” “Benim olayım mı?” “Beni duydun. O ahmağın evine çıkageldin, beni kafesin­den kurtardın, evini yaktın ve beni kaburga yiyip bira içmeye çıkardın. Ama hâlâ senin hakkında hiçbir şey bilmiyor sayılı­rım. Yani, senin olayın ne? Neden Briscoe’nun evindeydin?” Omuz silktim. “Uzuvlarını parçalamaya ve acı verecek de­recede yavaş ölümünün tadını çıkarmaya gelmiştim.” “Neden o ama? Boston’dan biraz uzağız. Eminim sizin oralarda da eğlenebileceğin pek çok serseri uyuşturucu satı­cısı vardır, tek bir adam için bu kadar uzağa gelmene gerek yoktu.” Ağır bir sessizlik havayı yoğunlaştırdı, ikimiz de ağzımıza götürdüğümüz kaburgalarla donakalmıştık. Sloane’un yüzü düşerken dudaklarıma kurnaz bir gülümseme yayıldı. “Benim kim olduğumu kesinlikle biliyorsun.” “Aman Tanrım.” “Biliyorsun. Kendi bölgemde ne avlamaktan hoşlandığımı biliyorsun. Ne kadardır hayranımsın?” “Tanrı aşkına, kes.” Sloane büktüğü bileklerinin arkasına alnını yaslarken kı­kırdadım, “Hangisi favorindi?” diye sordum. “Derisini yüzüp Griffm’s Wharf’taki geminin pruvasına astığım adam mı? Peki ya vinçten sarkıttığım adama ne diyorsun? O epey po­püler oldu.” “ En kötüsü sensin anladık tamam.”
Gölgelerin dışına doğru eğildiğimizde Autmun’un evin yan tarafından son hız dolanıp doğrudan ahıra doğru koştu­ğunu gördük. Bir saniye sonra görüş açımızda Harvey belir­di, iki eliyle tuttuğu elektrikli testereyle kadını kovalıyordu. Ağır, tıknaz vücuduna rağmen Autumn çıplak ayakları ve bacaklarıyla çerçöpe takılıp sendelerken ona gitgide yakla­şıyordu. Kendimizi yine gölgelere gizledik ve Rowan bana yıkıcı, vahşi bir sırıtışla baktı. “Hemen döneceğim, Karakuş.” Bir eliyle ensemi kavrayıp hızlı bir son öpücükle dudakla­rını benimkilere bastırdı ve ardından baltasını yerden almak için beni bıraktı. “Ne yapıyorsun?” diye tısladım. Rowan baltanın sapını omzuna dayadı ve bana göz kırp­madan önce ofladı. “Benim kızımın canını yaktığı için inti­kam alıyorum elbette.”
Damarlarıma öfke akın etti. Bir adım geri çekildim, odada etrafıma bakındım ve son çare olarak ellerimi kullanmak zorunda kalmadan önce kah­rolası duvarını yıkabileceğim bir şeyler aradım. Gözlerim komodini buldu ve oraya takıldı. Eğer cansız nesnelerin duy­guları olsaydı, yatağın yanındaki pirinç lamba altına sıçıyor olurdu.
Reklam
Yemekle ilgili sohbet devam ederken Rowan şarabından büyük bir yudum daha içti. Thorsten boş çorba kâselerini al­ması için David’i çağırdı ve mutfaktaki spesifik bir raftaki salatayı getirmesi için detaylı bir talimatta bulundu. Thors­ten adama yapması gerekenleri üçüncü kez tekrar ederken Rowan’ın gözleri şarap kadehinin üzerinden benimkileri bul­du, sanki ne haltlar döndüğünü soruyormuş gibi kaşları me­rakla yukarıya kalkmıştı. Lobotomi dedim ona ağzımı oynatarak, alnıma vurup ke sik atıyormuşum gibi yapmaya çalıştım ve başımla David’i işaret ettim. Rowan başını yana eğdiğinde gözlerimi devirip dişlerimi sıktım. Lo-bo-to-mi. Rowan başını öteki tarafa yatırdı, kaşları hâlâ çatıktı ama dudaklarında hafif bir sırıtış vardı. Çaktırmadan beni işaret etti, ardından da kendini gösterdi. Lobide parti mi var diye ağzını oynattı. Elimle başıma vurdum.
"Şunu at­mam lazım ama David ödümü koparıyor.” “Seni tehdit mi etti? Eğer seni tehdit ettiyse Tanrı’ya ye­min ederim ki...” “Hayır, hiç de bile,” dedi Sloane, “O epey zararsız gibi.” “Öyleyse sorun ne?” “Yemek yiyor. Mutfakta,” dedi. Başımı iki yana salladım, lafı nereye vardırdığını takip edemiyordum. “Diğer öğünleri. Yemeği...” “Çoğu insanın yediği şey yani. Yemek.” Sloane’un beti benzi attı. “Evet... çoğu insanın...” “Anlamıyorum...” “ Kahrolasıca bir insan eti yedin,” diye yumurtladı. Sloane’a gözlerimi kırpıştırarak baktıktan sonra tekrar öğürmek için kâseyi önüme çektim. “Aman Tanrım, Rowan, gerçekten iğrençti. Tıka basa ye­din. Tadına doyamadın.” Öğürdüm. “Hâlâ çiğnerken bayıldın. Boğulma diye dilinden çekip almak zorunda kaldım.” Tekrar kusmaya başlamadan önce ona nemli gözlerle ters ters baktım, neyse ki çıkaracak fazla bir şey kalmamıştı. “Yediğinin but rostosu olduğunu biliyor muydun? Bana söyleyene kadar Thorsten’a işkence ettim. Ağzından insan kıçı çıkarmak zorunda kaldım.”
"Ne kadar da tatlı bir çiftsiniz. Nasıl tanışmıştınız?” “Ah, biz sadece arkadaşız,” dediğim sırada Rowan da “Bir bataklık gezisinde,” dedi. Thorsten gülerken birbirimize sertçe baktık. “İlişki duru­munuz hakkında farklı fikirleriniz var gibi.” “Eh, göz kamaştırıcı garsonlarla ve Rowan’a tapan sos­yetik müdavimlerle yarışmak zor,” dedim iç bayıltıcı tatlı bir gülümsemeyle. “Sloane’la kimse yarışamaz.” Rowan’ın gözleri benimki­lere demir attı ve beni o lacivert denizin derinliklerine çekti. “Sadece bunu henüz fark etmedi.”
293 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.