Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mevlana Halid-i Bağdadi
O'nun varlığı hürmetine kumlu denizler inci verir, nice sert taşlar yakut olur ve dikenler güle döner. O'nun güzel ahlakından bahsedilirse, sevincinden coşmayan, yani açılmayan bir gonca bulamazsın.
Erkam YayınlarıKitabı okudu
Bir Tasavvuf İleri Gelenine Mevlânâ Demek
Mevlânâ, "mevlamız, dostumuz, efendimiz, sahibimiz" anlamındadır ve "Mevlâ" kelimesinin sonuna "nâ" eklediğinde "Bizim Mevlâ'mız" manasına gelmektedir. Kur'an'da "Mevlânâ", "Allah'ımız" demektir: "Ente Mevlânâ Fensurna" (Bakara, 286), "Bilin ki Allah sizin Mevlânızdır (sahibiniz, hâminiz, yardımcınızdır). O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır." (EnfâL 40) ayetlerinde olduğu gibi. Mevlânâ lakabını tasavvufta kullanan birkaç zât daha var. Bunlardan en çok tanınanları Mevlânâ Halid-i Bağdâdî'dir. Yukarıda belirtildiği gibi Halid-i Bağdâdî'nin Hindistan seferinden sonra kendisine "Mevlânâ" denmesini istediği, kabul etmeyenleri ise etrafından kovduğu anlatılır.
Sayfa 184 - Anti Tasavvuf YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Tarikatta rabıta, müridin, Allah’a vâsıl olmuş kâmil mükemmil şeyhinin ruhaniyetinden medet (manevi yardım) istemesidir. Şeyhin sûretini düşünmek müride edep ve terbiyeyi muhafaza ettirir. Müridin ondan feyz almasını sağlar. Böylece kalbin huzuru sağlanır, nuru tamamlanır. Mürid rabıtanın bereketiyle kötü ve çirkin işlerden uzaklaşır.” Mevlânâ Halid-i Bağdâdî (k.s.)
Su kanmak için, yemek doymak için adet üzere birer sebepdir. Ehl-i Sünnete göre, ruh da hayat için böyle bir sebepdir. Zahirde onsuz olmaz fakat hakiki sebep değildir. Öyleyse Allah (c.c), her şeyi sebepsiz de yaratmaya kadirdir.
Ab-ı hayat arıyorsan, karanlığa gitmelisin! Mevlânâ Halid-i Bağdadi (k. s)
Erkam yayıneviKitabı okuyor
Rabıta İslam alemine sokulmuş bidattır.
Rabıta Hindistan Kökenlidir. Rabıtayı Hindistan'dan getirip Ortadoğu'da bunu yayan, 1778-1826 yıllarında yaşamış Mevlana Halid-i Bağdâdi'dir. Rabıta İslam âlemine bundan 180-200 sene önce sokulmuş olan bir bidattir. Rabıta; Hint Budistlerinden alman yoga ve meditasyonun İslami renklere boyanıp Müslümanlara yutturulmasından ibarettir.
Sayfa 202 - Sadettin Merdin ile yapılan röportajKitabı okudu
Reklam
Bunların içinde en büyük ve meşhûrlarından olan ve bu muhabbet deryâsından büyük pay sahibi olanlardan biri de Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleridir. Sevgili peygamberimize olan muhabbet ve aşkını dile getirdiği kasîdelerinden birinde şöyle demektedir: Ey güzeller güzeli, beni sevdânla yaktın! Görmüyor bir şey gözüm, her an hülyânla aklım! Sen (Kâ’be kavseyn) şâhı, ben ise azgın köle, Sana konuk olmağı, nasıl söyler bu şaşkın? Acıyıp bir bakınca, ölü kalpler dirilttin, Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım! İyilik kaynağısın, dermânlar deryâsısın! Bir damla lutf et bana, derde devâsız kaldım! Herkes gelir Mekke’ye, Kâ’be, Safâ, Merve’ye, Ben ise senin için, dağlar tepeler aştım! Dün gece, bir rüyâda göklere değdi başım, Kapındaki uşaklar, enseme basdı sandım! Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü! Şiirlerin arasından, şu beyti seçtim aldım: (Dili sarkmış, susuz kalmış uyuz bir köpek gibi, Bir damlacık umarak, ihsân deryâna vardım.)
Sayfa 103 - Çamlıca Yayınları, 5.baskıKitabı okudu
Mevlanâ Halid-i Bağdâdi Hazretleri irşâda başladığı günlerde, Bağdat vâlisi Said Paşa ziyaretine gelmişti. Gördü ki, birçok âlim dahî sessiz bir şekilde ve başları önüne eğik, âdeta hizmetçiler gibi edeple huzûrda oturmaktalar. O sırada içeri giren Mevlânâ Halid Hazretleri'nin heybetini görünce diz çöküp titremeye başladı. Kısık bir sesle duâ istedi. Mevlânâ Hâlid Hazretleri de ona duâ edip şu nasihatte bulundu: "Kiyâmette, herkes kendi nefsinden suâl olunur. Sen ise nefsinden ve emrin altında olanların hepsinden suâl olunursun. Bunun için Hak Teâlâ'dan ziyâdesiyle kork! Çünkü önünde öyle bir gün vardır ki, o günün korku ve dehşetinden analar, süt emen yavrularını unuturlar. Hâmile olanlar, korkudan vakitsiz doğururlar. İnsanları sarhoş görürsün. Hâlbuki onlar sarhoş değildir, ancak Allah Teâlâ'nın azâbı çok şiddetlidir." Bu sözler üzerine Said Paşa'nın titremesi arttı ve yüksek sesle ağlamaya başladı. Şeyh Hazretleri kalkıp mübârek elini Paşa'nın boynuna koydu ve beraberce mescide bitişik olan zâviyelerine geçtiler.
Yayıncı notu
Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bid'atten (dine sonradan sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zati gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100) Her hicri yüz yilda mü ceddid olanlan şöyle sıralayabiliriz: 1- Ömer b. Abdülaziz (H. 17-102 / M. 638-720) 2- Imam-1 Şafii (H. 150-204 / M.
Sayfa 116 - Gelenek yayıncılık tasavvuf kitaplığıKitabı okudu
136 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.