kendimizi aradığımız düşüncesi, derin analizler sonucu keşfettiğimiz ve kendimizde bulduğumuzu zannettiğim özelliklerin ortaya çıkmasına ithafen söylenmiş sözde bir yargıdan ibarettir. bazen cansız varlıklarda bile kendimizin kişisel benzerliklerini bulabiliriz. bu kendimizi tanımamızdan ya da iyi bildiğimizden değil bence. hayatın çoğumuza sunduğu dönemde, ekstrem farklılıklar yaşamadıkça, hepimizin benzeri durumların sancısını çekişiyle ilgili. hepimizi aynı yapan bir yargı değil bu aksine farklılıklarımızın çıkış noktasını oluşturan bir ifade. bazen birinin hayatını dinlemek, sadece ona tavsiyeler vermekle dinlemiş olmakla ilerlemiyor, bizi sorguya itiyor. istemsiz bir kıyaslamaya. başkalarının hayatlarını sadece kendi halimize, mevcut durumumuzun şikayet edilebilir kadar acı olmadığını ve ne kadar iğrenç olsa da başkasının ezikliği üzerinden kendimizi tatmin etmeye vardıran bir duruma dönüşüyor. kitabın asıl hissettirdiği, üzerine düşünmeden dahi karaktere yüklenmiş çoğu özelliği önce kendimizde ardından da hayatın çoğu boyutunda görmüş oluşumuz. odaklanılan kurgusu olsa da anlaşılan olayların ruhani etkisi oluyor. yorumlamak için kurguyu ve yaşayışı baz almak mümkün görünmüyor kitapta. çünkü nerden bakılsa bittikten sonra aklımızda çarpıcı bir sonla olayı değil, benzeri durumların insan hayatında geçmişte var olduğu gerçeğini hissiyat olarak karşıya geçirdiği hipnoz etkisi uyandırıyor. hayat örgüsünü bu sefer kendine yabancılaşmış bir adamı ele alarak anlatmaktansa, düşüşünü farkeden bu karakterle çözüme kavuşturduğunu anlıyoruz. okunmaya değer...