Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Rainer Maria Rilke
Birinci Ağıt Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından? Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına, yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik güç dayandığımız Ürkü'nün başlangıcından özge nedir ki; ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür. Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum.
Bu zamanın gençlerine, tazelerine, ne oldu bilmem ki? Bir delilik, bir çılgınlık, bir hoppalıktır gidiyor... Şaşıp kalıyorum... Mahallelerini, evlerini beğenmiyorlar... Hayatlarını değiştirmek istiyorlar... Baksana, Hatice bile, Hoca Mustafa Efendi’nin kızı, ille aktrist olacağım diye tutturuyordu. Ben mutaassıp bir kadın değilim. Genç kızların, memur, muallime, mağazalarda tezgâhtar olmalarına itiraz etmem. Tiyatroya gitsinler, çalgılı kahveye de gitsinler, kızmam. Amma, aktrisliği zihnim almıyor, bir Müslüman kızına yakıştıramıyorum, ayıp değil a... Zaten oyuncular, bizde, kim ne derse desin, âdi insanlar... Hiç kibar sınıfından, asilzade bir gencin oyuncu olduğunu gördünüz mü?.. Olmaz... Misal yok... Hatice’ye ben bunları söyledim de... Amma.. kabil mi anlatmak?
Reklam
172 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Anthony Burgess'in "Otomatik Portakal" adlı romanı modern klasikler arasında yer almaktadır. Romanın başkahramanı Alex, gündüzleri normal bir genç gibi okula giderken geceleri Pete, Georgie ve Aptalof adındaki arkadaşlarının da olduğu çetesiyle birlikte insanlara saldırarak onların paralarını çalmaktadır. Alex'in bu çetenin
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,8bin okunma
336 syf.
7/10 puan verdi
Fair Catch
Amerikan futbolu konulu bu yetişkin-romantik kitap, son zamanlarda elime alıp da biterebildiğim bir romandı. Şu sıralar elime hangi kitabı alsam yapışıp kalıyor, sıkılıyorum. Adil Oyun en azından bu döngüyü kırabileceğimi gösterdi. Kadın ana karakterimiz Riley, erkek ikiz kardeşinin bir kaza geçirmesi sonucu ona verdiği sözle Amerikan futboluna resmi bir giriş yapıyor. Kardeşini tekerlekli sandalyeye mahkum ettiğine inandığı Zeke Collins ile aynı takımda oynamak zorunda kalıyor. Okurken "Ne alaka?" dediğim birçok yer vardı. Erkeklerin arasında bir kız. Cinsiyetçilik olarak algılanmasını istemem ama bu kadar da rahat olabilir miyim bilmiyorum. Riley, kendisine ayrıcalık verilmesini istemiyor. Dolayısıyla erkek takım arkadaşlarıyla aynı duşu kullanıyor. Onlarla aynı yerde giyinip soyunuyor. Hiçbir şey yokmuş gibi... Ben bunu pek kabullenemiyorum. Bana uymuyor. Zeke isimli karakterimiz de oldukça iyi bir oyuncu ancak disleksisi olduğu için kendini iyi bir öğrenci olarak tanımlamaktansa iyi bir sporcu olarak görmeyi tercih ediyor. Yakın arkadaşının kazasında payı olması da üzerine ayrı bir yük bindiriyor. Kitap genel anlamda akıcıydı. Ancak her zamanki gibi klişeler işlenmeye başlandığında maalesef olmamıştı. İki karakter sonunda birlikte olmanın ve gülümsemenin bir yolunu bulmuşken mutlaka bir sorun çıkar. Gelin görün ki bu sorun öylesine saçmaydı ki kitabı kapatmak istedim. Eğer geride yarım bıraktığım üç dört kitap olmasaydı bunu da bırakırdım sanırım. Bitirmeyi kafaya koyduğum için devam ettim. Kafa dağıtmak isteyenler için "Neden olmasın?" diyebilirim. Ama beklentiyi minimumda tutmak gerektiğini düşünüyorum.
Adil Oyun
Adil OyunKandi Steiner · Martı Yayınları · 2023224 okunma
336 syf.
10/10 puan verdi
Merhabalar kitapseverler "Söz uçar yazı kalır" sözünden yola çıkarak, elli bir kıymetli yazarımızın yaptıkları araştırmalar ve bilgi birikimleri sonucunda kaleme aldıkları, aynı zamanda büyük emekler verilerek, derlemesi yazarımız @dokmenhatice tarafından yapılmış; bilgilendirici, ilham verici bir başucu kitabıyla geldim @kibelekultursanat yayınlarından "Kibele edebiyat antolojisi" serisinin ilk kitabı "Dünyada ve Türkiye'de ilkler" Kitapta, tarihten günümüze kadar, alanında "ilk" olmuş elli bir önemli ismin hayat hikayeleri, yaşadıkları zorluklar ve başarıları anlatılıyor Aylin Koç'un kaleme aldığı "Cumhuriyetin yüzüncü yılına ilk mektuplar" adlı yazısı yüreğimi dağladı..Herkes okumalı ve bir ders çıkarmalı.. Tarihin ilk yayınevinin ilk yayın yönetmeni Johannes Petri von Langendorf.. Eşi tarafından kitap okuması ve yazması yasaklanmasına rağmen, Osmanlı döneminin ilk romancısı Fatma Aliye Topuz.. Türkiye ve dünya tarihinin ilk kadın savaş pilotu ve Ata'mızın manevi kızı Sabiha Gökçen.. Türkiye'nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan.. Tarihin ilk yazarı, ilk şairi ve ilk gökbilimcisi Enheduanna.. İlk polisiye edebiyat yazarı Edgar Allan Poe İlk müslüman kadın oyuncu Afife Jale.. . Vee bildiğimiz ya da bilmediğimiz, tarihe başarılarıyla imza atmış bir çok önemli isimler bu kitapta.... Bu kıymetli eseri bizlere kazandırdıkları için başta yazarımız Hatice Dökmen olmak üzere, emeği geçen tüm yazarlarımıza teşekkür ediyorum Var olsunlar Okumanızı ve okutmanızı tavsiye ediyorum Sağlıkla, kitapla kalın
Dünyada ve Türkiye'de İlkler
Dünyada ve Türkiye'de İlklerKolektif · Kibele Yayınları · 20239 okunma
Hayatın Anlamı
2.kısım Anlam sorunu Hayatın anlamı nedir?" sorusu neredeyse her sözcüğü so- runsal olan ender sorulardan biridir. Bu, son sözcük için de ge- çerlidir, çünkü dünya genelinde dini inancı olan sayısız insan için hayatın anlamı bir "ne?" değil, "kim?" sorusudur. Kendini işine adamış bir Nazi, Adolf Hitler'in
Reklam
720 syf.
9/10 puan verdi
JOHNNY...
On üçü bağlamak - Chloe Walsh Bu kitaba başlarken klasik kötü çocuk iyi kız klisesi okuyacağım diye düşünmüştüm. Bir de üstüne 700 sayfa olunca biraz tereddüt etsem de yine de okumaya başladım. Kitap 2005 yılında geçiyor. Johnny 18 Shannon ise 16 yaşında. Yani gerçek ergenler olsalar da yaşadıkları hiç öyle değil... Bir oturuşta 300 sayfa
On Üç’ü Bağlamak
On Üç’ü BağlamakChloe Walsh · Martı Yayınları · 2024281 okunma
372 syf.
10/10 puan verdi
Ah Sol ! Çilekli çikolatammm L*net gudubet Scarlett'e ne buldun ki sen şimdi Seni hiç hak etti mi bu deli kadın Minnoş, karanlık kalbine hayran kaldimmm hayraaan #operadakihayalet kitabını okuduktan sonra karaktere aşık olmuş ve hikayenin yeniden düzenlenen bütün kitaplarını okumak istemiştim. Bu fırsatı @lapisyayinlari bana sundu ve bende hakkını vererek her kelimesini bayılarak okudum Kitap yetişkin kurgu şekerler , dark romance diye geçiyor ama ben pek darklık görmedim Mafyatik bir aile, ailesi için başına gelenler , karanlıklara mahkum olmuş bir bebek karakter Karşısına onu hak etmeyen ( aslında ben düşmanca davriyorum ama hak ediyor ) babasını kaybettikten sonra psikolojik problemlerle uğraşmak zorunda kalan bir oyuncu .... Sol bebeğimin aşık olduğu kadın karakterden nefret ettim ama ne yaparsın yürek bu Bağırma taş basıp, mutluluklarını göz yaşları ile okudum Sizler de okuyunuz
Hayalet
HayaletGreer Rivers · Lapis Yayınları · 202490 okunma
Az sonra localarında yerlerini alırlarken "Hiç kadın oyuncu adı söylemediniz dedeciğim" dedi."Mınakyan'dan söz açıldı da onun için öyle konuştuk. Olmaz mı hiç Afife! Eliza Binemeciyan var mesela kadınlardan. "Hiç Müslüman kadın oyuncu yok mu?" "Yok maalesef." "Neden dede?" "Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak da ondan!"
360 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Love is love ♡
Dünyanın en soft en tatlı dizisinin çizgi romanı.. Diziye kelimenin tam anlamıyla aşık olduğum için bu çizgi romanlarını da keyifle okuyorum.Sadece diziden önce okuyup spoiler almak istemiyorum bu yüzden önce diziyi izleyip sonra okuyorum. Serinin bu kitabında Nick Nelson un biseksüel olduğunu keşfediş sürecini ve Charlie ile sahile gittikleri ve
Kalp Çarpıntısı
Kalp ÇarpıntısıAlice Oseman · Yabancı Yayınları · 20211,452 okunma
Reklam
Kamboçya'nın ölen halkından ne kaldı geriye? Asyalı bir çocuğu kucağına almış bir Amerikalı kadın oyuncu fotoğrafı. Tomas'tan ne kaldı geriye? Tanrı'nın Cennetini Yeryüzünde İstedi, diyen bir mezar yazısı. Beethoven'dan ne kaldı? Bir kaş çatış, olmayacak bir saç yelesi ve, "Es muss sein!" diyen kasvetli bir ses. Franz'dan ne kaldı geriye? Uzun Dolaşmalardan Sonra Döndü, diyen bir mezar yazısı. Böyle uzar gider bu liste. Unutulup gitmeden önce kitsch'e dönüştürecekler hepimizi. Varolma ve unutuluş arasındaki durak kitsch'tir.
Ansızın bir Fransız kadın, bir dilbilim profesörü, oyuncuyu bileğinden kavradı ve (korkunç bir İngilizceyle) şunları söyledi: "Ölümcül hasta Kamboçyalıları iyileştirmeye giden doktorlar yararına gösteri yürüyüşü bu, film yıldızları için reklam kampanyası değil!" Kadın oyuncunun bileği dilbilim profesörünün pençesine hapsolmuştu, ne yapsa kurtaramazdı. "Allahın belası, ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi kadın oyuncu(kusursuz bir İngilizceyle). "Bunun gibi yüz tane yürüyüşe katıldım ben! Yıldızlar olmadan bir yere varamazsınız! Bu bizim işimiz! Ahlaki görevimiz!" "Merde!" dedi dilbilim profesörü (kusursuz bir Fransızcayla). Amerikalı kadın oyuncu anladı ve gözyaşlarına boğuldu. Bir fotoğrafçı, "Aman bozmayın lütfen!" diye bağırarak onun önünde diz çöktü. Gözyaşları yanaklarından yuvarlanırken kadın oyuncu fotoğrafçıların objektifine uzun uzun baktı.
Ünlü bir Amerikalı kadın oyuncu konuşmak üzere ayağa kalktığında toplantı doruk noktasına ulaştı. Onun yüzünden, salona daha da çok fotoğrafçı ve kameraman doldu ve ağzından çıkanın her hecesi deklanşör çıtçıtlarıyla karşılanmaya başladı. Kadın oyuncu, acı çeken çocuklardan, komünist diktatörlüğün barbarlığından, insanın güvenlik hakkından, son zamanlarda uygar toplumun geleneksel değerlerine yönelen tehditlerden, bireyin vazgeçilmez özgürlüğünden ve Kamboçya'daki olaylardan derin üzüntü duyan Başkan Carter'dan söz etti. Son sözlerini söylediğinde gözyaşları içindeydi. Derken kızıl bıyıklı genç bir Fransız doktor ayağa fırladı ve, "Buraya ölen insanları iyileştirmeye geldik, Başkan Carter'a saygı sunmaya değil! Bu işi bir Amerikan propaganda sirkine dördürmeyelim! Burada komünizmi protesto etmek üzere bulunmuyoruz! Yaşam kurtarmak için geldik!" diye haykırdı.
Çünkü hiçbir kız kendi kendine hırpalamadan ve canı mantıksız ancak kaçınılmaz bir şekilde acıyıp ızdırap duymadan - çünkü namus bilinmeyen nedenlerle bazı toplumlar tarafından icat edilmiş bir fetiş olabilir - Londra'ya kadar yürüyüp tiyatronun kapılarında durarak zorla içeri, kendini oyuncu direktörünün karşısına atamazdı. Namusun o zamanlar ve hatta bu zamanlarda bile, kadınların hayatında dini bir önemi vardı ve kendisini sinirlere ve içgüdülerin etrafına öylesine sarmıştı ki onu etrafından yırtıp gün ışığının altına çıkarmak, çok nadir bulunan bir cesaret gerektiriyordu. 16. yüzyılda Londra'da yaşayan özgür bir yaşam sürmek demek, bir şair veya oyun yazarı olan bir kadın için, onu sonunda öldürebilecek olan gergin sıkıntılar ve ikilemler demekti. Kurtulsaydı bile, ne yazarsa yazsın, yazdıkları sıkıntılı ve hastalıklı bir hayal gücü tarafından çarptırılmış ve bozulmuş olacaktı. Ve şüphesiz ki eserleri isimsiz olacaktı, diye düşündüm hiçbiri kadınlar tarafından yazılmamış raftaki oyunlara bakarken.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.