Her kişisel kütüphanede en çok bulunan ve en az okunan kitaplar, kapağının rengi, yazarımın ismi, hatta daha basiti, seni kokusuyla cezbetmesi yüzünden alınan kitaplardir. Böyle kitaplara genelde aldıktan sonraki birkaç gün dokunursun, açarsın, birkaç satır okursun ve tekrar yerine koyarsın. Birkaç zaman sonra unutursun onu, ya da onu uzaktan, hafif bir tiksintiyle izlersin. Bazen onu en yakındaki halk kütüphanesine götürmek, birine hediye etmek ya da bir şekilde çözüp kurtulmak istersin, ancak hiçbir zaman çözecek bir yolun olmaz. O senin, daha sonra gereksiz hatıralar biriktirmeye dönüşecek olan, gereksiz şeyleri biriktirme eğiliminin garip bir tezahürü olarak orada
kalmıştır. Tüm bu ihtiyaç duyulmayan ve okunmamış kitapların sorumluluğu, onlarla vedalaştığın esnada
yüklenecektir sana. En sonunda, neşe içindeki alevler
aynı şekilde onları da yutup şehre taşırken anlayacaksın ne olduğunu.
(Bosna'nın Hafızası olarak bilinen ve 25 Ağustos 1992’de Sırp Çetniklerin açtığı top ateşi sonucu yangında yok olan belediye binasındaki kütüphane. 1896 yılında hizmete açılan binada, Avrupa ve Osmanlı tarihi arşivlerindeki belgelerle birlikte 155 bini el yazması olmak üzere 2 milyondan fazla kitap yok olmuştur.)
Başçarşı'da bir dükkân sahibi, dükkânını kapatıp "Güneşli bir gün olması sebebiyle kapalıdır" diye bir not bırakmıştı. Baharın ilk gününde çalışmayı kim ister ki?