Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Rönesans döneminde "sanat" (güzel sanatlar olarak resim, heykel, mimarlık vb.) ve "zanaat" (güzel sanatlar dışında kalan tüm el sanatı ve beceriler) ayrımı yapılarak zanaata oranla sanatı üstün tutan bir eğilim ortaya çıktı.
232 syf.
10/10 puan verdi
Düşünerek İyileşmek Mümkün müdür ?
Kitabı bitirdikten sonra daha önceki okurların incelemelerine baktım acaba kitabın nası bir düşünce ve inanç sistemine ait olduğu konusunda fikirleri var mı diye.. herkes kişisel gelişim kitabı sanmış Halbuki bu kitap yeni dini hareketlerden bir tanesi olan ve zihinsel pratiklerle insanlara yardımcı olmaya çalışan misyonerlerden birisine ait.. misyoner olduğu konusunda kesinlik bildiremem ama ihtimali var. Rönesans ve reform faaliyetlerinden sonra kilisenin itibar kaybetmesi insanların kiliseden uzaklaşması üzerine yeni dini hareketler ortaya çıktı. Bu yeni dini hareketlere New Age deniliyor. Yeni Çağ kilisesi olarak kurum açıyorlar. Kitaba gelecek olursak hepimizin kozmik enerjiye sahip olduğuna ve bütün canlıların bu tarz enerjilerden etkilendiğine ben de inanıyorum. Hastalıkları tamamen düşünceyle tedavi etme konusuna gelince yazar gerçekten kendi kanserini düşünceyle yendiyse (çünkü kitapta öyle söylüyor) hepimiz için umut verici bi keşif.
Düşünce Gücüyle Tedavi
Düşünce Gücüyle Tedavi
Düşünce Gücüyle Tedavi
Düşünce Gücüyle TedaviLouise L. Hay · Altın Kitaplar · 20203,712 okunma
Reklam
Biruni ve İbn-i Sina, modern zamanların olmasa da, klasik dönemle Rönesans arasındaki zaman zarfının en büyük iki bilim adamı olarak görülmektedirler
Rönesans temelinde iki eksiği taşıyordu. Bunlardan birincisi, her yeni oluşta bulunması gereken yeterli orijinal özün bulunmayışıydı. Yani yeni bir insan oluşmasındaki büyük yenilik sükûneti veya tazeliği Rönesans akımında bulunmuyordu. İkincisi, Rönesans'ın İslâmı gereği gibi değerlendiremeyişiydi. İslâma olan zayıflığı, Rönesans akımının metafizik temelini zayıf bıraktığı gibi insana ve dünyaya sağlıklı bir bakıştan da onu mahrum etti.
Toplum baskısı önemli olsaydı insanılık tarihinde önemli bilimsel sıçramalar yapılamazdı. Bu sırf bilimde değil, başka komalarda da böyledir. Mesela Rönesans'ta perspektifin keşfi. resim sanatını temelinden değiştirmiştir. Askerlikte Iskender, Cengiz Han, Timur ve Atatürk gibi dâhiler kendi zamanlarına kadar geliştirilen askeri yöntemleri terk ederek yeni yöntem ler geliştirmiş ve onun için zaferden zafere koşmuşlardır. Ata- türk'ün arkadaşlarının ne sıklıkta onun fikirlerine itiraz ettikleri malúmunuzdur. Atatürk de aslında tek başınaydı. Onun fikirleri, bizim devrimlerimizi ve Cumhuriyetimizi yarattı, bizi kulluktan insan seviyesine çıkardı. Kim ne derse desin bunlar. tek bir adamın kafasından çıkan fikirlerdi.
"XIX. yüzyılın egzotik hümanizmi, destek gördüğü ve varlığını borçlu olduğu endüstriyel ve ticari çıkarlara bağlıydı. Rönesans'ın aristokratik hümanizmi ve XIX. yüzyılın burjuva hümanizminden sonra, antropoloji, yaşadığımız yeryüzünden ibaret nihai dünya için, iki açıdan evrensel olan bir hümanizmin ortaya çıkışına işaret ediyordu."
Reklam
Dinin kökeni, Voltaire'in deyimiyle, ilk hilekârla ilk ahmağın karşılaştığı zamana dayanan bir aldatmacaydı.
Benzer İşler
"Ve en aydın halk" olan İspanyolların tercihlerini azizlerden ve Engizisyon'dan yana kullanmalarından sonra, ülkenin "beynindeki zihin kuruyup küçüldü ve uzuvlarındaki kuvvet çekilip gitti."
Doğulular bir kişiyi, Yunanlar belli kişileri, Cermenlerse herkesi özgür bilmişti.
Montaigne ve Felsefenin Sakin Limanı (Betimleme harika)
Calvin'in ve Katoliklerin sunduğu, kükürt ve ölümcül nefret içeren ateşli uyarıcılarla Gargantua'nın masasındaki ziyafetten sonra, Montaigne'in sohbeti bir yudum ağrı kesici ya da lotus meyvesi gibi gelir. Onda propagandacıların öfke ve lanetine, sataşma ve yasaklamalarına ya da yeryüzünü içine alan Rabelais'ci neşenin izlerine rastlanmaz. Kelimeleri kar taneleri gibi yumuşak ve hacimli yağarak, önceki yazıların tüm izlerinin silindiği beyaz bir sayfa oluşturur.
Reklam
Kopernik'in Uzay Karargahı
Baltık kıyısına yakın bu küçük kasaba, güzel bir katedralle süslüdür. Katedral avlusunun duvarında astronomun gözlemlerini yaptığı küçük kule yükselir. Kopernik burada uzun soğuk kış geceleri ve tabii yazların kısa süren geceleri boyunca genellikle arkasına yaslanıp yıldızları incelerdi. Teleskobu yoktu ve diğer tüm gereçleri kendi topladığı kaba aletlerdi. Bunlardan en önemlisi instrumentum parallacticum dediği, iki buçuk metre boyundaki ayakları mürekkep işaretleriyle 1000'e, hipotenüsü 1414'e bölünmüş olan tahtadan bir ikizkenar üçgendi. Bununla güneşin, ayın ve ayla yıldızların yüksekliklerini ve ilkbahardaki konumlarından sapmalarını ölçtü.
Rönesans'ın arkasında yanan mum ışığı :)
İbn Rüşd'ün vefatından (1198) yaklaşık 22 sene sonra, onun Aristoteles'in ünlü Ruh kitabına (De Anima) yazdığı şerh, meşhur mütercim Michel Scot tarafından o zamanki Batı dünyasının ortak bilim ve kültür dili olan Latince'ye ter- cüme edilmiş ve o zamanki Batı dünyasının ilim ve kültür merkezi olan Paris'e ulaştırılarak Sorbonne Üniversitesi'nde hayranlıkla okutulmaya başlanmıştı.
Hastalıklar ortama göre farklı yorumlanabiliyordu: Örneğin Rönesans döneminde melankoli, o zamanın seçkinlerinin gözünde kabul edilebilir bir rahatsızlıktı; fakat benzer belirtilerden - depresyon diyebiliriz kısaca- mustarip yoksullar sarsaklıkla, somurtkanlıkla suçlanırdı. Cinsiyetlerinde bir rolü vardı: 1800’li yıllarda, bir kadında “isteri” olarak değerlendirilen belirtiler, erkek kardeşini de “hastalık hastası” yapabilirdi. Ve nihayet, bazen hastalar ve onlarla ilgilenenler de hastalıklara aynı gözle bakmazdı.
Binbeşyüzü bulan bilim dalının kuruluşunda, İslam egemenliği altındaki topraklardan ancak bir elin parmaklarıyla sınırlı kalan bir katkı gelebilmiştir. İslam aleminin dikkate değer katkısı, Kilise bağnazlığında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Yunan biliminin, Doğu bilim birikimiyle işlenip geliştirilerek Rönesans'a aktarılması­na olanak sağlaması olmuştur. Ki bu da, İslam aleminin yükselişine denk düşen ve İslam'ın henüz bilim-felsefe karşıtlı­ğındaki konumunun hoşgörüyü içerdiği, özgün dönemin ürünüdür. Yoksa, onun da genel tavrı Hıristiyan aleminin engizisyon döneminden farksızdır. 11. yy. öncesi bu özgün geçiş dönemi o güne kadarki bilimsel birikimlerin, henüz yeni yeni ürün verme aşamasına vardığı dönemdir. Ancak, bu dönem kısa sürmüş ve bilim, İslam aleminde yaşama koşullarını yitirerek bir daha geri dönmernek üzere Avrupa'ya göç etmek durumunda kalmıştır. İslam aleminde dinsel gericilik tarafın­dan boğazlanarak yaşama koşullarını yitiren bilim, Batı'da üretici güçlerin gelişiminin yardımıyla, eski birikimi de kendine temel yaparak, Rönesans ve sonrasında güçlü bir atılım içine girmiş ve Kilise'yi kendisiyle belli oranda uzlaşmak zorunda bırakmıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.