"Kendisi için istediğini mü'min kardeşleri için de istemek" düstûru, müthiş bir âdil düzen fikri ortaya koymaktadır. Dolayısıyla saadet için ne lazımsa hepsi İslâm'da vardır. Efendimiz Aleyhisselâm da bunun öncüsüdür.
"Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da manen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bakiyeye ciddi müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır."
Her maziye bakışında, uğradığı sükûtu hayallerin yekûnunu biraz daha kabarmış, ya tiksinerek, ya hiddetlenerek yâdedilen hatıraların mecmuunu biraz daha artmış bulduğu için, bir şeyi fazla ümit etmekten çekinir, kendini elinden geldiği kadar tevekküle götürür, fakat yine arzularıyla muvaffakiyetleri arasında muvazene bulamazdı. İstediği şeyleri bir basite irca etmişti: sakin yaşamak! Para? Bu sükûnu temin edecek kadar. Zengin olmayı aklından geçirmiyordu. Hiçbir gün servet hayali kurmadı. Hattâ “mes’ud olmak” denilen şeyi de istemiyordu. İnsanların saadet ve felâket diye teheyyüçleri iki kutub gibi ayırmaları ona bazen mânâsız görünüyor, haz ve kederi, birbirine geçmiş, perçinleşmiş, her zaman yanyana, iç içe bulunan bir halita gibi tasarlıyordu.
Hem irşad ediyor ki; "Kabrin arkası için çalışınız, hakîki saâdet ve lezzet ondadır." Hem Hazret-i Yûsuf'un àlî sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor: Dünyanın en parlak ve en sürûrlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftûn etmiyor, yine âhireti istiyor...
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî
Yatağında nasıl uzandığını, nasıl ağır ağır nefes aldığını, saçlarının yastığa nasıl serildiğini tasavvur ediyor ve hayatta bu manzarayı görmekten daha büyük bir saadet olamayacağını düşünüyordum.
Ölüm gelip insanın sevdiği birini aldığı zaman başlayan acı dinmek bilmez.Onunla birlikte ne kadar güzel günler geçirdiyse,aniden başlayan kopuş acısı,gitgide azalsa da ölünceye kadar sürer.Maziye doyamamıştır.Eski mutluluklarına doyamamıştır.Dünyadaki hiçbir şeye doyamamıştır.Ama o mutluluklar,onlara doyamamış olmasına aldırmadan,ondaki saadet ihtiyacını giderip gidermediğine bakmadan,onu terk edip giderler.HİÇ BİTMEYECEKMİŞ GİBİ GELEN ŞEYLER,HİÇ BAŞLAMAMIŞ GİBİ BİTMEKTEDİR.
AĞLAMAK İÇİN GÖZDEN YAŞ MI AKMALI?
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
VICTOR HUGO