Bizim dağ gibi bir sevdamız var. O kadar şey yaşamış olmamıza rağmen yıkılmayan büyük, güçlü, dev gibi bir sevda... Ben hayatım boyunca hiç bu kadar güçlü olmamıştım. Kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Evet büyük bir hayat mücadelem vardı; çok fazla şeyle savaş veriyordum, kendimle bile fakat bu bambaşka bir mücadele. Bu bambaşka bir his. Sen öyle
Sevgili okurum,
Yine bir terslik vardı işte.
Adım atar atmaz anlamıştım. Adını koyamıyordum. İçimde ancak, hayatla ölümün yüz yüze geldiği anlarda belirebilecek uğursuz bir duygu uyanmıştı. Daha birkaç dakika önce şakalar yapan uçarı adam değildim. Ruhum donmuş gibiydi. Hiç kimsenin gerçeğimi öğrenecek kadar yakınıma sokulmasına izin vermiyordum.
birinci bölümde aile kavramının değişiminden, kadının ve erkeğin bu süreçte aldıkları yeni şekle göre evliliklerin uğradığı değişimden ve yeni “çift” kavramından bahsediyor. bu bölüm en çok altını çizdiğim bölümdü.
ikinci bölüm “bir çift oluşturmak, tek başımızayken asla olmayan sorunları çözmek için çözümler aramak zorunda kalmakla eşdeğerdir.”
Seni öylesine düşündüm ki,
Öylesine, yaşama’dan önce.
Senden başka bir şey yok sanki.
Ama nasıl da varsın derim sana,
Düşüncelerimce.
Seni öylesine, buldum ki,
Öylesine, kendimden fazla.
Yalnız sensin gölgesiz,
Ayrılmamacasına, yanımda...
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla.
Öylesine istedim ki seni,
Senden önce...
Öylesine, her şeyin içinde,
Öylesine dışında,
Gün, gece.
Orhan seyfinin kızı kanserden ölmeden önce babasına şöyle demişti" Babacığım annemin öldüğü günü hatırlıyorum,günlerce ağlamıştın.Şu son anlarımda senden birşey istiyorum, ben öldükten sonra hiç ağlamayacaksın gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek tamam mı?" Orhan seyfi imkansız olan bu isteğin sonrasında kafasını salladı.kızı öldüğünde onun soğuk bedenini ölmesine rağmen battaniyeyle üşümesin diye sardı. Hıçkıra hıçkıra ağladı ve ona şu mısraları okudu;
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın...
Sevgili Erdal;
Bu zor geçen son günlerimde bana o kadar derman oldun ki, seni, yaptıklarını, Türk edebiyatına katkılarını hayatım boyunca minnetle anacağım.
Erdal Öz 1935 doğumlu, yani bu dergicilik, edebiyat sohbetleri mektuplar konuşulduğunda en erken mektup tarihi 1956 olduğuna göre Erdalcım henüz 21 yaşında, gerçi 17 yaşında yayınlanan
Acımasız, dizginsiz bir kavga bu
Başsız, sonsuz, destansı.
Bir başkası dolduracak senden boşalan safı
Burada tek adam hesabı olur mu...
Kurşuna diziliş - çürüyüş sonra...
Her şey yalın, mantıksal, yaşamak gibi...
Fakat birlikte olacağız büyük fırtınada
Halkım, çünkü sevdik seni.