Cumhuriyet kurulmuştu. İsmet Paşa Hükümet başındaydı. Şimdi hem İsmet Paşa kabinesini, hem Millet Meclisini bekleyen görevler vardı. Bunların bazılarına “devrim niteliğinde görevler" de diyebiliriz.
İlk öneriler arasında yer alan Erzurum Saylavı Emrullah Nutku ve Antalya Saylavı Akif Sarıoğlu'nun dört arkadaşıyla beraber verdiği, "Halkevleri'nin mallarına el konulması"yla ilgili yasa önerisi, DP yöneticilerinin uyarısı üzerine geri aldırıldı. Parti yöneticileri, bu tasarının yasalaşmasıyla Halkevleri'nin tümünün ortadan kaldırılamayacağını düşünüyordu. Bu nedenle parti yönetiminin uyarıları doğrultusunda Tekirdağ Saylavı Şevket Mocan ve elli üç arkadaşı Halkevleri'ni tümden yok eden bir yasa önergesi hazırladı. Meclis'in 6 Ağustos 1951 tarihli oturumunda ele alınan yasa tasarısı, epeyce tartışma yarattı.
Sayfa 34 - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YAYINLARIKitabı okudu
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
ATATÜRK (Nutuk), AHMED RIZA(Batı Politikasının Ahlaksızlığı), ARSLAN BULUT((Türklüğün Şifresi, Atatürk'ün Yol Haritası), ATTILA İLHAN (Hangi Batı, Batının Deli Gömleği), BANU AVAR (Zemberek), BEKİR ELÇİN (Onlar Savaşırken), BİLGE ORHUNLU(Mütareke Dönemi), CAZİM GÜRBÜZ (Atatürk, Ekonomi ve Milliyetçilik, Kartal Gözüyle Milliyetçilik, Atatürk
Şevket Süreyya Aydemir, o günleri yaşayan bir kişi olarak, bu kıyımı şöyle özetler:
"Kısa bir süre sonra Köy Enstitüleri, üzerine kara bulutlar biriken şüpheli yuvalar haline getirildi: Teftişler, tahkikler, araştırmalar, kovuşturmalar, nakiller, tayinler, sürgünler ve gene nakiller.....
Ama baskılar bitmiyordu. Köy Enstitülüler'den bir devrede Yedek Subay Okulu'na gelenlerin 33'ü toptan çavuş olarak çıkarıldı. 1950'de iktidar değişip 1950'de DP hükümete gelince, Enstitüler üzerinde artık koyu bir terör havası esmeye başladı. Nihayet Köy Enstitüleri isimlerini de kaybettiler. Ve topraklarının çoğu şuna buna dağıtıldı."
Kurumuş toprakların ortasında tek başına duran susamış bir çiçeğin koynuna, gökyüzünden kavuşma hayali ile gelen bir yağmur damlası gibi inanmak...
Ağzındaki küçük solucanı yavrusuna ulaştırabilmek için kartalların arasından geçmek zorunda kalan bir güvercin gibi inanmak...
Evet,bazen toplumlar,inkilapçı bir akış içinde bulunurlar.Nitekim,İstiklal Savaşından sonra Türkiye,böyle bir devrim veya oluşum içindeydi.Böyle şartlar içinde ise bir şef veya önder,milli iradenin temsili olur.