“Hayatın kaynağındaki trajedi, kesinkes bir parkın içindeki yollarda meydana gelmiş olmalı. İki kişiymişler, güzelmişler ve başka bir şey olmanın peşindeymişler; aşk gelecek sıkıntısında oyalanıyor, bir türlü gelmiyormuş, bir gün yaşanacakların özlemiyse, hiç hissetmedikleri aşkın kızıymış daha o zamandan. Hemen yanı başlarındaki, ayı içine çekmiş korularda, ay ışığında, ele ele, arzusuzca, umutsuzca terk edilmiş yolların o bambaşka ıssızlığında yürüyorlarmış. Gerçekte öyle olmadıkları için, gerçekten çocuklarmış. Bir yoldan öbürüne, ağaçtan ağaca koşarak, kâğıttan siluetler gibi, kimseye ait olmayan bu sahnede dolaşıyorlarmış. Derken havuzların orada kaybolmuşlar, iyice yakınlaşmış, iyice ayrılmışlar, dinen yağmurun tarifsiz sesi, adımlarının yöneldiği fıskiyelerden geliyormuş. O ikisinin hissettiği aşkım ben ve işte bunun için uykusuz gecenin derinlerinde duyabiliyorum onları ve bunun için biliyorum mutsuz yaşamayı.”