Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.6
Esra Pektaş
Esra Pektaş
@tarcinlikitap
İstanbul
84 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Eğitimli Rus aristokrat Layevski, evli bir kadın olan Nadejda Fedorovna'ya aşık olmuş, onunla birlikte Kafkasya'nin bir sahil kentinde yaşamaya başlamıştır. Memur olarak çalışan, günlerini kumar ve aylak aylak dolaşarak geçiren, hiçbir şeyden memnun olmayan, rahatina oldukça düşkün olan Layevski, sevdiği kadından artık bıkmış ve ondan kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştır. Kasaba halkı tarafından çok hoş karşılanmayan çift, kasabaya araştırma yapmaya gelmiş zoolog Von Koren’de de tiksinti uyandırmaktadır. Von Koren'e göre Layevski gibiler topluma ve insanlığa kötü örnektir ve gerekirse yok edilmeleri gerekebilir. Zıt düşünce ve yaşam tarzına sahip bu iki adam, karşılaştıkları her ortamda birbirlerine olan nefretlerini belli ederek söz düellosuna girmekten çekinmezler. Yine böyle bir tartışma esnasında sözler yetersiz kalır ve ikili arasındaki gerilim gerçek bir düelloya dönüşür. Düellonun sonunda ikisi de artık aynı kişi olmayacaktır.
Cumhuriyetin ilanından sonra kadınlar özgürlüklerine yavaş yavaş kavuşmaya, toplumda daha görünür hale gelmeye başlamıştır. Bazı yasakların kısmen kaldırılması ile kazanılan özgürlüklerin bir araya gelmesi bazı yanlış anlamaları da beraberinde getirmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar her zamanki üslubuyla bir kadın karakter üzerinden o dönemde yaşananlari kısa bir öyküyle dile getirmiş bizi Bahriye hanım ile tanıştırmıştır. Bahriye hanım, kendisine göre eski kafalı olan kayınvalidesi ile tartıştıktan sonra, kafa dağıtmak için pisirik kocası Şehri bey ile soluğu bir meyhanede alır. İkiliye arkadaşları Ferdi bey ve Adalet hanımda katılınca masada özgürlükler üzerine bir tartisma başlar. Sohbetin ve kafaların iyice güzelleştiği bir anda meyhaneye, kayınvalidesinin zamanında oğluna almak istediği Meliha hanım kocasıyla teşrif eder. Bunu gören Bahriye hanım içkinin etkisiyle kıskançlık krizine girer ve meyhanede curcuna başlar.
Bir solukta okunan, mesajı ve kahkahası bol keyifli bir okumaydı.
Isabel babasının ölümünden sonra Amerika'dan İngiltere'ye gelerek teyzesi ile yaşamaya başlar. Eniştesi ve kuzeninden oldukça yakınlık gören ve sevilen Isabel İngiltere'nin gelenekçi yapısına ayak uydurmaya çalışır. Güler yüzlü olması, Amerika'da yetişmesinin verdiği rahatlık sebebiyle kısa sürede dikkatleri üzerine çeker ve ailenin yakın dostu bir kontdan evlilik teklifi alır. Teklifi kibarca geri çeviren İsabel'in tek istediği şey özgür olmak ve dünyayı gezmektir. Eniştesinin öldükten sonra kendisine mirasinda yer verdiğini öğrenen Isabel buruk bir sevinç duyar. Genç kızın hayallerindeki hayatı yaşayacağı düşünülürken, Isabel'in dul ve çocuklu bir adamla aldığı ani evlilik kararı herkesi oldukça şaşırtır. Tüm tepkilere kulak tıkayan ve kendi istediği şekilde hareket eden Isabel yaptığı yanlışın farkına çok geç varacaktır.
Okur Takip Önerileri
İflahsızın Memed, annesinin uzaktan akrabası Gafur'a güvenerek Sivas'tan taşı toprağı altin diyerek İstanbul'a çalışmaya gelir. Akrabasından gerekli ilgiyi göremeyen ve kapı dışarı edilen Memed, koca İstanbul'da bir başına kalakalir. Ancak çalışkan ve zorluklar karşısında yılmayan biri olan Mehmed iş gözetmeksizin çalışmaya başlar. Zamanla arkadaşının desteğiyle okuma yazma öğrenen, yaptığı her işi hakkıyla yapmasıyla saygı gören ve herkese saygıyla yaklaşan genç adam karakterini hiç bozmadan İstanbul'da hayata tutunur.
Umberto Eco'nun uzun araştırmalar, incelemeler sonucu ortaya çıkarmış olduğu ve 1980 yılında yayınlanmış ilk kitabi olan Gülün Adı; 1327'de İtalya'nın kuzeyinde bulunan bir manastırda işlenen cinayetleri konu alıyor.
İncili farkli yorumlayan ve bundan dolayi görüş ayrılığına düşerek birbirine düşman olmuş iki heyet bu manastırda uzlaşabilmek adina bir toplanti yapacaktır.
Eski engizisyon rahibi olan William ve ona eşlik eden çömezi Adso, bu toplantinin güven içerisinde geçmesinden sorumlu olarak manastirda görevlendirilir. Manastira adim attiklari ilk günden itibaren, yedi gün boyunca manastirda ölümler devam edecektir. Cinayetleri arastirmak için manastirda keşifte bulunan ikili, baş rahibin engeline takılır. Baş Rahip, manastırın her yerini gezebileceklerini, herkesle konuşabileceklerini ancak devasa kütüphanenin yasakli bölümüne girmelerinin kesinlikle yasak olduğunu belirtir. William yeteneklerini kullanarak cinayetlerin kütüphane ile olan bağlantısını kurmayi başarır. Cinayetler; yasakli bölümde saklanan, hiçbir genç rahibin eline geçmesi istenmeyen, içerisinde aydınlık düşüncelerin bulunduğu kitapla ilgilidir.
..
Kitap oldukça uzun ve okurken karakter isimlerinin mutlaka not alinmasi gerekiyor. Sonrasinda yazarin yaptığı muazzam araştırmalar ve bize aktardığı bilgileri keyifle okuyorsunuz. Tavsiye ederim.
Namık Kemal'in Romeo ve Juliet esintileri barındıran, trajik bir aşkı konu alan tiyatro türündeki eseri.
14 yaşindaki Şefika ile babasının akrabası olan kimsesiz kalmiş ve birlikte büyüdükleri 19 yaşındaki Ata birbirlerine aşıktır. Aşklarını birbirlerine itiraf eden masum gençler her şeyin güzel olacağı inancindadir. Ancak Şefika'nin annesi kızını 38 yaşındaki bir paşaya vermek istemektedir. Annesine Ata'yı sevdiğini söylese de acımasız annesi babasının borçlarını öne sürerek Şefika'yı evliliğe mecbur eder. Üzüntüsünden yataklara düşen genç kız ölüme sevdiği ile birlikte gider.
Bakıcısı Subhro ile Lizbon'dan Viyana'ya doğru yola çıkan Süleyman adındaki bir filin yolculuk hikayesi...
Portekiz Kralı lll. Joáo, 4 yıl önce evlenen kuzeni Kutsal Roma-Germen İmparatoru ll. Maximilian'a zamanında gönderdiği hediyeleri yeterli görmeyerek daha değerli bir şey göndermek ister. Karısıyla yaptığı uzun tartışmalar sonucunda da filleri Süleyman'ı hediye etmeye karar verir.
Süleyman, mistik bir kişiliğe sahip Hintli bakıcısı Subhro ve askerlerle birlikte zorlu bir yolculuğa çıkar. Her durdukları yerde ilk defa fil gören halkın dikkatini, ilgisini memnuniyetle karşılarlar. Yolun ilk yarısını kralın adamlarıyla tamamlayan Süleyman, yolun kalanını, ismini muhteşem Süleyman olarak değiştireceği, hediye edildiği Arşidük'le devam eder.
José Saramago'nun hayattayken yazdığı son eseri. Saramago hastalığı sebebiyle sık sık ara vermek zorunda kaldığı romanın büyük bölümünü hastane yatağında yazmış. Eşine göre de yazarın en büyük korkusu bu kitabı tamamlayamadan dünyadan ayrılmakmış. Neyse ki son eserini okumaktan mahrum kalmadık. Esprili bir dile sahip oldukça keyifli bir yolculuktu, tavsiye ederim.
Refet ve Remzi çocukluk arkadaşı iki gençtir. Birgün Kadıköy'de yer alan Kuşdili adlı mesire alanında gezintiye çıkarlar. Refet bir arabada kısa bir an gördüğü bir kızı çok beğenir. Arkadaşı Remzi ile birlikte kızın arabasını gittiği eve kadar takip ederler. Aşkından deli divane olan Refet, usule uygun bir şekilde kızın evine görücü gönderir. Adının Nurhayat olduğunu öğrendiği kızın ailesi evliliğe onay verir, iki genç kısa sürede evlenirler. Muhabbetle başlayan evlilikleri, Refet'in yaptığı yanlışlar yüzünden istenmeyen bir netice ile son bulur.
İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde yaşayan bir aile.. Evin babası Sadi bey evli, üç çocuklu, küçük bir memuriyetten aldığı ikramiye ile ev sahibi olmuş, komşunun kızı Nursen'e aşık bir adam. Evin annesi evdeki hiç kimseden değer görmeyen, kocasıyla eski muhabbetini özleyen, evlatları arasında kalmiş zavallı bir kadın. Evin büyük oğlu İskender, hastalığı sebebiyle eğitimini tamamlayamamış, bir şirkette daktilocu olarak çalisan ve kardeşini kıskanan aynı zamanda babasının aşık olduğu Nursen'le sevgili olan biri. Abla evlilik yaşı geçmiş, çirkin olduğunu düşündüğü için kimsenin onu sevme ihtimali olmadığına kanaat getirmiş, kasiyer olarak çalışan biri. Evin en küçüğü Erdal, hukuk okuyan, ailenin umudu olduğu için el üstünde tutulan şımarık biri.
Hikaye Sadi beyin evinin satılması üzerine kurulu. İskender evin tüm parasını ticarete yatırmak isterken, Erdal para ile yurtdışına gitmek istemekte, abla ise evlenmekten umudunu yitirdiği için evin satilmayip kendisine verilmesini istemektedir. Ancak Sadi Bey'in tek isteği, evdekileri kapı dışarı edip aşki Nursen'le evlenmek, evi de kızın üstüne yapmaktır. Aynı evin içerisinde birbirinden uzak yaşayan, bağlari kopmuş, aile olduklarının farkında olmayan bir ailenin hikayesi..
İstanbul halkı bir yandan açlık ve sefaletle diğer yandan İspanyol Gribi ve yangınlarla boğuşurken, sevgili yazarımız bizi savaş zengini, lüks ve bolluk içinde yaşayan Hafiz İshak Efendi ile Hacı Ferhat Efendi'nin konaklarına götürüyor.
Bu dini bütün, bir eli yağda, bir eli balda konak sahiplerimizden Hacı Ferhat efendi, Abdal Veli Hazretleri adında birinden, evinde bazı kişilerin hastalığa yakalanacağını bildiren bir tehdit mektubu alır. Hastalığa yakalanmak istemiyorlarsa Abdal Veli Hazretlerine (tabi ki) para göndermesi gerekmektedir. Mektubu ciddiye almayan Hacı Ferhat Efendi kısa süre içinde oğlu gelini ve torununu İspanyol Gribinden kaybeder. İshak Efendi de aynı mektubu alınca iki komşu, hazretin istediği parayı göndermek için canhıraş bir mücadeleye girerler. Parayı verirler vermesine ama konaktan yine cenaze çikar. Basit bir dolandırıcılık gibi görünen olaya polis şefi Şinasi Bey dahil olur ve sonunda gözlerimizin dolmasına sebep olacak sırrı açığa çıkarır.
1919 dan 2023 e değişmeyen insan profili... Okurken günümüzde gibi hissettim. Bazı şeyler ne yaparsak yapalım değişmeyecek.
Yarım birakmamak için çok direndim ama maalesef olmadı. Beni rahatsız eden iki erkeğin aşki değil yazarın rahatsızlık veren erotik anlatımiydi. Bana hiçbir şey katmayacak bir kitaba devam etmemin de anlamı yok.
Sigmund evli ve dört çocuklu bir müzisyendir. Keman dersi verdiği öğrencisi Helena ile birbirlerine aşık olurlar. Sigmund'un bu ilişkisinden ailesi de haberdardır. Adam bunu göz ardı ederek sevgilisiyle kısa bir tatile çıkar. Gittikleri adada sevdiği kadınla başbaşa olmak ilk günler çok güzel görünse de eve dönüş yaklaştıkça Sigmund ruhsal olarak sıkıntıya düşmeye başlar. Ailesi ve sevdiği kadın arasında kalan, iki tarafla da beraber olamayan adam, geri döndüğünde ailesinden sevgi ve saygı göremeyince derin bir buhrana sürüklenerek hayatından vazgeçer.
Betimlemeler ve karakterin ne yapacağını bilemediği buhran anları beni çok etkiledi. Ancak karaktere zerre üzülmedim. Ben her zaman benzer yaşanmışlıklar sebebiyle anne ve çocuklardan yanayım. Ailesinin onu tamamen unutup hayatlarına devam etmesi, mutlu olmaları içime su serpti. Kitap basit bir aşk hikayesi kesinlikle değil. Tavsiye ederim.
Yazar Mavi Kumru Motelinde tatile gelmiş toplumun her kesiminden farklı yaşam ve düşüncelere sahip insanlar üzerinden ülke tasviri yapıyor. "Çiş" metaforuyla da hikayeyi sonuna kadar canlı tutmayı başarıyor.
Moteldeki tatilcilerin huzuru oraya buraya "çiş" yapan biri tarafından bozulur. Ancak kimse bu eylemden zarar görene bir tepki vermez ta ki kendi başlarina gelene kadar.. Herkesin birbirinden şüphelendiği böyle gergin bir ortamda ne olur? Şüphesiz insanların gerçek yüzleri, sırları, acıları ortaya dökülür. Sonra durup sorarsınız, acaba yazarın barbar dediği kim? Sen, ben, hepimiz...
İlk Sema Kaygusuz deneyimimdi. Bir çırpıda okunabilecek, çok hacimli olmayan bir kitap; ancak üzerinde düşünüp sindirilmesi gereken çok fazla diyalog var. Bazı yerlerde yazar çok derinlere inmiş, açıkçası anlamakta epey zorlandım bu kadara gerek var mıydı? tartışılır. Ben Eda, Selçuk ve Alikâr diyaloglarından oldukça etkilendim. Kitap herkese hitap eder mi etmeyebilir.
Benim için değişik bir okuma oldu.
Oğlunu fırtınalı bir gecede denizde kaybetmiş balıkçı Mustafa üzerinden ülkemizin sorunlarının ele alındığı, üstün körü yazılmış bir Zülfü Livaneli romanı. Açıkçası yine hayal kırıklığına uğradım. Hikâyeye biraz mülteci sorunu katayim, biraz arazi, orman, dur denizleri de kattım mi tamamdır gibi olmuş. Belki gündemi yakın takip etmemden ya da edebi hiçbir şey bulamamamdan dolayı kitabı hiç sevemedim. O kadar ki yorum girmeyi bile unutacak kadar aklımda yer etmemiş. Kendisini oldukça severim ancak bu kaçak dövüşlerden vazgeçmezse bir sonraki kitabını okur muyum bilemiyorum.
Mahalle imamının kızı Emine, babasının tüm itirazlarına rağmen kadın kılığına girerek orta oyunculuk yapan, karagöz oynatan Tevfik ile evlenir. Tevfik çocuk ruhlu, oldukça uçarı bir adamdır. Emine onu mesleğinden vazgeçirmeye çalışsa da o çok umursamaz ve birgün ulu orta karısının taklidini yapar. Emine baba evine döner, Tevfik de sürgüne
