Mustafa Çevik kitaplarını, Mustafa Çevik sözleri ve alıntılarını, Mustafa Çevik yazarlarını, Mustafa Çevik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Hz Muhammed'in ölümü sonrasında halife kavramı, dört büyük halife döneminde 'peygamberin halifesi' daha sonra ise 'Allah'ın halifesi' olmuştur.
Bu konumlandırma, dinin siyasal erk yoluyla kontrol altına alınmasına yol açmıştır. İşte bu, İslam kültüründe vesayet sisteminin temelidir.
İslam'ın ilahi yüzünün beşerileştirilmesi, ilahi otoritenin yeryüzünde yürümekte olan ekonomik ve askeri egemenlik için araçsallaştırılmasından başka bir şey değildir bu durum."
Kitap içerik olarak çok güzel. Tek eleştirim, laik, seküler düşünceyi bir öcü gibi, pek arzu edilmemesi gereken bir görüş gibi dışlayarak yapılan değerlendirmeler. Bir insan mümin, seküler, laik hatta müslüman bile olabilir aynı zamanda... İmanını kurtarmaya çabalayan kişinin, yönetimde müslümanlar olmuş olmamış, yönetim islamı /dini önemsiyormuş önemsemiyormuş, o kadar da umursamaması gerekir, bence...
Kitabın neredeyse her sayfasında anlatım bozukluğu ve yazım yanlışı var. Okurken bir yandan da -elimde olmadan- anlatım bozukluklarını düzeltiyordum. Açıkçası bu şekilde bir okuma çok yorucu oluyor. Bundan dolayı mıdır bilmiyorum ama akıcı bir dili olmadığını da belirtmem gerekiyor. Ayrıca ikinci bölümde Tarih Felsefesinden Örnekler kısmını ne yazık ki çok yüzeysel buldum. Bu bölümdeki fikirler üzerine daha detaylı okuma yapmak gerekiyor. Olumlu eleştirim ise kitabın sonuna mini bir sözlük konulması. Özellikle yeterince anlaşılmayan yerlerde kavramlara sözlükten bakmak oldukça faydalıydı.
Teşekkürler:)
Tarih FelsefesiMustafa Çevik · Anı Yayıncılık · 20148 okunma
Mevlânâ, varlık dünyasının dar olduğunu, bunun da insanı dar zindanlar gibi sıkıntıya sürüklediğini söyler. Ona göre insanın bu dünyadaki en temel işi, bütün işleri bırakıp Üveyk kuşu gibi "kû, kû" - "nerede, nerede" demesidir.
kitabı okumam tam 33 gün sürmüş. bu biraz benim tembelliğimden ama kitabın da hakkını yemek istemem, çok kötü.
yazarın tezi basit: hume, din karşıtı değildi. tarihsel dinleri ilkel bulmakla birlikte doğal dine inanıyordu. deist de değildi, mucizelerin ispat edilebileceğine karşı çıkmakta, fakat mucizelerin imkanını kabul etmekteydi.
üç cümleyle anlatılabilecek şeyi 300 sayfada anlatırsanız, ayrı kitap olarak yayınlanabilecek giriş bölümüyle de bir güzel şişirirseniz okumak 33 gün sürer hocam. zaten kitabı da sadece ben okumuşum. tek okuyucunuzu da kaybettiniz. selamlar.
"siz bu konudaki bütün akıl yürütmelerinizin ancak sonuçlardan nedenlere gidilerek yapıldığını ve nedenlerden sonuçlara yapılan bütün çıkarımların da zorunlu olarak kaba bir sofizm olduğunu sanki unutmuşsunuz. çünkü sizin 'neden' in (cause) tamamını bilme imkanınız yoktur. ancak sizin bilebileceğiniz tek şey onun hakkında önceden yapılan çıkarsamalar değil, sadece 'sonuç'ta (effect) tamamen bulduklarınızdan ibarettir." hume
.... kişiyi 'ben'likten 'sen'liğe 'transandantal ben'e yükselten şey nedir? Mevlana bunun yolunu aşk ve hasret olarak gösterir. Bunu şöylebir hikaye de dile getirir. "Birisi, bir dostunun kapısına gelip kapıyı çaldı. Dostu "Kapıyı çalan kim" deyince "Benim" diye cevap verdi. Dostu "Git, şimdi zamanı değil. Böyle bir sofra, ham kişinin makamı olamaz. Hamı, ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, nifaktan ne kurtarabilir? dedi. Adamcağız gitti. tam bir yıl dostunun ayrılığıyla yanıp yakıldı. Yanıp pişerek tekrar geri döndü, geldi. Dostunun evinin etrafında dolaşmaya başladı. Kapıya varıp ağızından edebden dışarı bir sööz çıkmasın diye yüzlerce korku ile edepli edepli halkayı çaldı. Sevgilisi "Kim o?" deyince "Gönlümü alan sevgili, sensin" diye cevap verdi. Sevgili " Madem ki bensi, ey ben, gel ,içeri gir! Ev dar, iki kişi sığmıyor" dedi. (MesneviI. Cilt s:246)