Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Beyhan

Et, pornografi gibidir: Birinin eğlencesine dönüşmeden önce başka birinin hayatıdır.
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
Şu anda, heteroseksüele inanıyoruz. Ve bu da geçecek.
Sayfa 238Kitabı okudu
Feminist görüşe göre pornografi, zorla cinselliğin bir çeşidi, cinsel politikanın bir uygulması, bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği kurumudur. Tecavüz ve fuhuşla birlikte ve onlara katkıda bulunarak eril üstünlüğün cinselliğini kurumsallaştırır. Eril cinsellik de, egemenlik ve bastırılmışlığın erotikleştirilmesi ile dişi ve erilin toplumsal oluşumunu birbiri içinde eritip kaynaştırmaktadır. Toplumsal cinsiyet cinseldir. Pornografi bu cinselliğin anlamını oluşturur. Erkekler kadınlara, onları nasıl görüyorlarsa öyle davranırlar. İşte pornografi erkeklerin gözüyle oluşturulan kadındır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarı erkekler kadınları nasıl görüyorlarsa, kadınların öyle olması gerektiği anlamına gelir. Pornografi bu "nasıl"ın cevabıdır.
Sayfa 229Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eril cinselliğin kadınlara yönelik şiddetle harekete geçtiği ve önemli bir ölçüde de kadınlara şiddet göstererek kendini ifade ettiği açıktır. Eğer şiddet, insanlıktan çıkarma sürecinin en başarılı ucu, nesneleştirme de en az belirgin olan ucu olarak görülürse, akla gelen soru, -bu sürecin sürekliliğinin dinamiği olan- hiyerarşinin eril cinselliğin var olması için şart olup olmadığıdır. Eğer öyleyse ve toplumsal cinsiyetin bir hiyerarşi olduğu düşünülüyorsa, belki de cinsiyetler erkek tahrik olabilsin diye eşitsizdir. Başka bir deyişle, belki de toplumsal cinsiyetin bir toplumsal hiyerarşi olarak korunması gerekir ki, erkekler sertleşme sağlayabilsin; veya belki de erkeğin kadını altta tutma çabasının sebebi, biraz da kendini (penisini) yukarıda tutabilmek. Eşitliğin cinsel çekiciliği olmadığı anlaşılıyor; bazılarının feminizmi kısırlaştırıcı bulması da herhalde bu yüzden.
Eril egemenlik sadece belki de tarihin en yaygın ve inatçı iktidar sistemi olduğundan değil, ama metafizik olarak da neredeyse mükemmel olduğu için feminizmin hedefidir. Eril iktidarın bakış açısı, bakış açısız olmanın ölçütüdür; özel ve tekil yanı, evrenselliğin anlamı olmuştur. Gücünü onaylayarak, yetkisini olaylara katılarak, üstünlüğünü düzenin paradigması oluşturarak, denetimini yasallağı tanımlayarak sürdürür. Buna karşılık, feminizm kadının sessizliğinin sesi, erotikleştirilmiş ama cinsellikten uzaklaşmış kimliğinin cinselliği, "eksik"liğin doluluğu, önemsizliğin ve dışlanmışlığın önemi, mahremiyetin herkese açık doğası ve kadının yokluğunun varlığı olmayı üstlenmektedir. Bu yaklaşım, sınırları aşmaktan daha karmaşık, değer naklinden daha dönüştürücü, kendisine yöneltilen dirençten daha derin, olumsuzluğun yadsımasından daha olumludur. Ne materyalisttir, ne idealist. Yalnızca feministtir.
Reklam
Eril bakış açısı kadının tanımını zorla kabul ettirir, bedenini kuşatır, konuşmasını kısıtlar, yaşamını belirler. Sistematik ve egemendir. Eril, toplumsal ve politik bir kavramdır. Biyolojik bir nitelik değildir. Kalıtımla, varlık öncesiyle, doğayla, gereklilikle, kaçınılmazlıkla ya da bedenle hiçbir ilgisi yoktur. Aslında, ayrımın kendisini bir bakıma zayıflatacak şekilde, ontolojik olmaktan çok epistemolojiktir, çünkü eril iktidar varlığı bakış açısıyla uzlaştırabilir. Bu yüzden eril bakış açısı her zaman tek tek her erkeğin veya bir arada tüm erkeklerin ortak fikri değildir. Ne var ki, birçok erkek bilinçsiz olarak ve belli bir bakış açısına sahip olduğunu bile fark etmeden aynı tutumu takınır. Çünkü bu tutum deneyimlerine (eril deneyimler) anlam kattığı gibi, çıkarlarına da hizmet etmektedir. Kendileri için mantıklıdır. Egemen görüş açısı olduğu ve akılcılığı tanımladığı için, kadınlar da gerçeği aynı açıdan görmeye zorlanırlar. Oysa bu açı kadınların yaşadığı en azından bazı deneyimleri (özellikle cinsellik aracılığıyla şiddeti) yadsıdığı için onların yararına değildir. Genel olarak eril bakıştaki "kadın" nitelemesinin içeriği kadınların hayatıdır oysa.
Lezbiyenler, dişi cins tiplemesinde yatan cinsellik anlayışına öyle bir darbe vurabilirler ki, kadın bile sayılmazlar. Kalıplaşmış kadın tipini koruyabilmek için lezbiyen varoluşun bastırılması gerekir.
Bilinç yükseltme, eril iktidarın toplumsal varlığının bir biçiminin de kadınların içinde bulunduğunu ortaya çıkarttı. Bu haliyle eril iktidar kadına kendiliğinden kabul ettirilen bir şeydir. Kadın kendi "kafasında nesneleşmiştir". Bir kere vücut bulduktan sonra eril üstünlük, hem kavrayışta hem de uygulamada bir kez daha onaylanmış ve kuvvet kazanmış olur. Yani eril iktidar hem hayal ürünüdür, hem değil. Kendini doğal, evrensel, değiştirilemez, Tanrı vergisi ve ahlaken mükemmel bulduğu için hayal ürünü olarak kabul edilebilir. Ama etkili olduğu gerçeği hiç de hayal değildir. İktidar toplumsal bir ilişkidir. Kadınların yaşamının zorlukları ve cezadan -kendini inkardan, hapsedilmeye, hatta intihara kadar- kaçınma gerekliliği düşünülürse uyum gösterme zorunluluğunu dayanılabilir, hatta tatmin edici bulmaları hiç de mantıksız değildir. Gündelik yaşam kadını da erkeği de pek efsane sayılamayacak olan erkek egemenliğine ve her gün yeniden yaşandığı için gerçeklikten ayırt edilmesi güç bir efsane haline gelmiş olan kadının Tanrı vergisi zayıflığına, erkeğin de yine Tanrı vergisi üstünlüğüne inandırır.
Kişisel olanın politik olduğu analizi, bilinç yükseltme sonucu ortaya çıkmıştır. Bu analizde birbiriyle ilişkili dört özellik vardır: Birincisi, kadınlar bir grup olarak erkekler grubunun egemenliği altındadır, dolayısıyla birseysel düzeyde de bu böyledir. İkincisi, kadın kişisel ya da biyolojik doğasından dolayı değil, toplum tarafından ezilir. Üçüncüsü, cinsel işbölümünü de içeren cinsiyet ayrımı kadını yüksek topuklu, düşük statülü işlerle sınırlı tutarak, ilişkilerdeki kişisel duygulara varıncaya kadar onu belirler. Dördüncüsü, kadının sorunları, yalnızca kendine ait olmayıp grup olarak kadınları ilgilendirdiği için, bunlar ancak topluca ele alınabilir. Cinsiyeti toplumda iktidar bölüşümünün doğal olmayan bir özelliği olarak kavrayan bu analizde, özel olan aynı zamanda politiktir.
Kadın hakları meselesi, kültürel öz ve bozulmamışlık kavramlarının tartışıldığı bir ideolojik alanın parçasıdır. Kadının yeri ve davranışı kültürel kimliğin tayin edici unsuru durumuna gelmektedir. Kimlikle ilgili söylemlerin içeriği oldukça değişkendir. Kadın özgürlüğü laik milliyetçiler tarafından "yerli" ve meşru olarak savunulup kendilerine mal edilebilir ya da islamcı hareketler veya devlet destekli köktendinciler tarafından yozluk ve dinsizlik olarak ilan edilebilir. Her durumda kadın ve aile, özüne sadakat ve farklılık ile ilgili kaygıların dile getirilmesinde imtiyazlı bir yere sahiptir.
Reklam
Erkeklerin Cinsel Şiddetten Sağladıkları Kazanç
Bazı erkekler tecavüzü bir intikam ve cezalandırma yöntemi olarak kullanırken, bazılarının gözünde tecavüz, başka bir suç işlenirken elde edilen fazladan bir kazançtır. Bazı durumlarda tecavüz, isteksiz ya da ulaşılması zor kadınlarla cinsel ilişki kurmaya yarayan bir yol olarak kullanılırken, bazı erkekler tecavüzü, kişisel olmayan bir seks ve güç kaynağı olarak görmektedirler. Bazı erkeklerin gözünde tecavüz bir eğlence ve macera biçimidir; bazı erkekler de tecavüzün erkeklerin kendilerini "iyi hissetmelerine" yarayan bir hareket olduğunu düşünürler. Bu farklı yorumlara rağmen bütün bu erkeklerin kendi bakış açılarından bize söyledikleri şey, tecavüzün düşük riskli, yüksek ödüllü (getirili) bir hareket olduğudur.
Hayır, hayır demektir
Ataerkil toplumlar, referans çerçeveleri kadın bakış açısını içermeyen erkekler ürettiği ve ayrıca kültürleri onlara bir dizi gerekçeye sığınma imkanı verdiği için, erkekler cinsel şiddeti görmezden gelebiliyorlar. Bu aynı zamanda, tecavüz eden erkeklerin kurbanları tarafından nasıl algılandıklarını ya hiç anlamamaya ya da yanlış yorumlamalarına yol açıyor. Tecavüzcü erkekler kadınları salt bir cinsel nesne olarak gördükleri için, cinsel şiddete dayalı davranışları düzene koyması beklenebilecek duyguların hiçbirine sahip görünmüyorlar. Gerçekten, bu tip adamlar tecavüz ediyorlarsa, bu, değer sistemlerinde tecavüzü önleyecek hiçbir mekanizma bulunmamasındandır. Nitekim inkarcıların hiçbirisi kendini tecavüzcü olarak görmemektedir.
Ana-merkezli toplumlar barışçıl, dengeli, rekabetçi olmayan toplumlardır ve bu toplumlarda kadınlara karşı savaşıldığı ve kadının kötülendiği enderdir. Tecavüz ve kadınlara yönelik diğer tacizler tam tersine, kadının aile içinde ya da dışında çok az ya da hiçbir toplumsal, siyasal ya da ekonomik gücünün olmadığı erkek-egemen ataerkil toplumlarda görülür. Bütün bunlar sorunun annenin hakim olduğu aile yapısından değil, daha çok bu aile birimlerinin içinde var oldukları toplumun yapısından kaynaklanmakta olduğunu göstermektedir. Öte yandan, eğer ataerkil toplumlardaki anne-baba ilişkileri ailedeki yetişkin bireylerin taşıdığı cinsel şiddetle bağlantılıysa, bu araştırmanın bulguları kuvvetli bir şekilde göstermektedir ki, suçlu olan öncelikle anneler değil, babalardır. Babanın rolüyle ilgili kültürel beklentilerden yoksun olunduğu için, babanın olmayışının ya da uzak oluşunun erkek çocukların toplumsal ve psikolojik gelişimleri üzerindeki etkilerini gözardı etmek zorunda kaldık. Babanın olmaması, ailedeki kadın ve çocukların karşılaştığı çoğu sorunun kaynağı olan yoksulluk düzeylerinin derinleşmesine de katkıda bulunur.
Bitki kelimesi kadınların edilgenliğiyle eşanlamlıymış gibi kullanılır çünkü kadınların bitkiler gibi olduğu varsayılır. Hegel bunu alenen ifade eder: "Erkekler ve kadınlar arasındaki fark hayvanlarla bitkiler arasındakine benzer. Erkekler nasıl hayvanlara karşılık geliyorsa, kadınlar da bitkilere denk düşer; çünkü kadınların gelişimi daha uysaldır." Bu açıdan bakıldığında, kadınlar da bitkiler de erkeklerden ve etten daha az gelişmiş ve daha az evrimleşmiş görülür. Sonucta kadınlar uysal oldukları için bitki yiyebilir ama aktif erkekler hayvan etine ihtiyaç duyar.
Tecavüz de ihlal aletinin penis olduğu bu tür bir şiddettir. Bıçak tarafından kesilebilmek için çatalla tutulan bir et parçası gibi, bir erkek bedeni tarafından zapt edilirsiniz. Buna ek olarak söyleyebiliriz ki nasıl mezbaha, hayvanlara ve işçilere atıl, düşünmeyen, hissetmeyen nesneler gibi davranıyorsa kadınlar da tecavüz esnasında aynı şekilde atıl nesneler muamelesi görür, duyguları ya da ihtiyaçları önemsenmez. Sonuç olarak et parçaları gibi hissederler. Buna paralel olarak, hayvanların iradeleri dışında döllenmesini mümkün kılan "tecavüz askıları" vardır. Bir et parçası gibi hissetmek, birisinin hayattayken ve hisseden varlıkken (ya da bir zamanlar öyleyken) atıl bir nesne gibi muamele görmesidir.
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.