Tutunamadıkları için düşen, düşerken birbirine sarılan iki insan: İshak ve Jülide. Jülide karmaşık ve derin -adı gibi-. İshak adının aksine gülmeye doğmamış hiç. Tuhaf olaylar, bağlar.. İster kader diyelim, ister enerji, ister tesadüf. İyi veya kötü bir yol tutturmuş gidiyorlar. Yolda yolları kesişiyor, yoldan çıkıyorlar -dışarıdan bakan için öyle-, sonra ayrı yolları yol oluyor, bir oluyor.
Jülide'nin hikayesi bir yönüyle manevî abla kabul ettiğim pamuk tenli, süt tenli, güzel Hafsa'ya benziyor. O da Jülide gibi görme yetisini yavaş yavaş kaybediyor ve bu süreçte eşiyle boşanıyor. Kitabı bittiği yerde yeniden başlatıyor zihnim. -Karanlığa gömüldükten sonra neler olacak?-
Her evlenen aile kurmuş sayılır mı? Hislerimize aykırı davranmak bizden ne götürür, bize ne getirir? Ya da sadece hislerimize uyarak yaşamak mümkün mü, nasıl olur? Kafamda birçok soru işareti ve boşluk bıraktı kitap. Hikayesi hayattan kopuk değil.
Kitabın en sevdiğim yönlerinden biri anlatıcının her bölümde değişmesiydi. Duyguları daha iyi anlama, kişileri daha yakından tanıma imkanı sağladı bu. Anlatsam roman olur derler ya, öyle bir kitap. Şimdiki zaman ve geçmiş zaman harmanı.
Benimki biraz sondan başa oldu. Tarık Tufan'dan okuduğum ilk kitap, onun ise son kitabı. Kendisiyle bu kitap ile tanışmış olmaktan memnunum. Ve naçizane kitabı edinerek okumanızı tavsiye ederim çünkü onlarca yaranızın altını çizeceksiniz. Rahat rahat çizebilmek adına..
Keyifli okumalar.