“Teoride bir ahlak telakkimiz var fakat pratik ahlaki düzenimiz bambaşka bizim” diyordu. “Tasavvurumuzun gerçekle, düşüncemizin edimle uyuşmayacağına kesinkes kaniyiz. Değerlerimizi hayatın dışına ittik. Suçluluk hissi de -vicdan uyuşukluğu sebebiyle- bizi pek ırgalamıyor. Velhasıl ikiyüzlülük, hayatımızın çekirdeğidir. Bizim hakikatimiz tam da ahlaksızlıktır. Entelektüeller, mezkur tenakuzu aşmak, tahlil etmek, ayrımsamak, şöyle dursun, algılamamış görünüyorlar. Kitaplarında, konferanslarında felsefeden, demokrasiden, bilimden dem vuranların, gündelik hayatta birbirleriyle konuştukları iki mevzu var: 1-Para. 2-Seks. Ha, bir de yemek… Kayıp Şahıslar Bürosu Komiseri Alp Laçin O’ya göre, yarı-aydın, çeyrek-aydın olmaktan yakayı sıyırmanın tek yolu… saklı-aydın, ayrıksı, münzevi hatta bir nevi yabani aydın olmaktı. Bilgiyi, düşünceyi, fikri, projeyi… mevcut piyasadan esirgemek gerekti. Talep edilmeyen değer arz edildi mi, üzerine fiyat etiketi yapıştırılıyor ve bir reyona yerleştiryordu. Piyasanın mallaştırıcı etkisi…”