Bir çocuğun ayakkabısı denize düşer ve kaybolur. Sahilde kumlara yazar:
‘’bu deniz hırsızdır.’’
Biraz ötede bir balıkçı, ağına yakalanmış çok sayıda balığı kıyıya çeker ve kumlara şöyle yazar:
‘’bu deniz cömerttir.’’
Bir genç denizde boğulur. Acılı ağıt yakan annesi kumlara şöyle yazar:
‘’bu deniz katildir.‘’
İhtiyar bir balıkçı koca bir inci barındıran istiridye çıkarır denizden ve kumlara şöyle yazar:
‘’bu denizin gönlü çok zengindir.’’
Bir dalga gelir, sahilde yazılı tüm yazıları siler. Deniz sükûnet ve hûşû içinde seslenir:
‘’eğer deniz olmak istiyorsan başkalarının ne söylediklerine çok da önem vermeyeceksin!’’
Çok değer verdiğim ve saygı duyduğum Doçent Doktor Müge Bekman hocamın doktora tezinin revize edilerek kitaplaştırılmış halidir.
Akademik bir dil kullanılmakta olup 4 ana başlık üzerinde durulmuştur
1-Dijital Meyda
2-İnternet ve Medya Bağımlılığı
3-Gelişmeleri kaçırma korkusu(Fear of missing out)
4- Kompülsif Çevrim İçi Satın Alma
Geçmiş zamanlardan bugüne kadar meydana gelen teknolojik gelişmelerin kişiler üzerindeki ve medya üzerindeki etkilerinden, tarihsel sürecinden bahsedilmiş. Bu gelişmelerin insan üzerindeki etkileri yer almakta. Oldukça geniş bir kaynakçaya sahip olup bilimsel atıflar ile zenginleştirilmiş.
Okurken çok zevk aldığım ve bilgi sahibi olduğum bir kitaptı.
Kedi kadının yanındaydı,
Kadın gecenin yanındaydı.
Kedi gitti geceye değdi,
Karardı,
Döndü kadına değdi.
Bir kadın portresi belirdi;
Elinde siyah bir gül vardı,
Kucağında kırmızı bir kedi.
Bazı biyolojik yeni terimlerle karşı karşıya kaldığım, harika tavsiyelerin bulunduğu, ara ara küçük öykülerin de eklenmiş olduğu bir kitaptı.
Beyinin ne kadar kusursuz olduğunu ve sadece onu hakkıyla keşfedip en iyi şekilde kullanılması gerektiğini birkez daha hatırlattı!
Hafızamızı iyi bir şekilde kullanabilmek için hayal gücünün önemi üzerine oldukça durulmuş ve şifreleme yöntemleri ile bazı tüyolar verilmiş. Kimisi çok mantıklı gelirken kimisini okurken de "Bunu yapacağıma direk saf bilgiyi öğrenmek çok daha mantıklı değil mi, şifreleme de bir yere kadar!" diye düşünmedim değil. Yanılıyor olabilirim tabi, kendi düşüncelerim.
Genel anlamda beğendim ama...
Kitap belli bir kişiyi ele almamakta. Her bölümde farklı bir kadın ve hikayesi anlatılmaktadır.
Her kadının okuması gereken bir kitap ki kendi hemcinslerinin neler yaşadığını görsün ya da kişi kendi benzer şeyleri yaşıyorsa yalnız olmadığı öğrensin, dersler çıkarsın.
Her erkeğin okuması gereken bir kitap ki, kişi kadın ruhundan bi haber olmasın. Kadını, kadının düşünce yapısını anlayabilsin.
Gülseren Budayıcıoğlu'nu tanıdığımda insanların ikiye bölündüğü şu soru ile karşılaşmıştım: "Seanslarda geçen diologların, kimlik saklanıyor olmasına karşın böyle paylaşılması ne kadar etik?" Açıkçası psikoloji eğitimine sahip değilim, dolayısıyla bu konuda yorum yapacak bir statüye sahip değilim. Ancak düz bir vatandaş/okur olarak fikrim şudur ki, birçok insanın yaşadığı problemleri gözler önüne serip insanları bilinçlendirmek üzere kaleme dökülmüş bu kitaplar ya da dizi haline gelmiş eserleri benim için bir başarıdır. Çünkü nesilden nesile aktarılmış bazı yanlışlar, eksikler gözler önüne serilmeli, okunmalı ki bu yanlışlar düzelsin ve insanlar bilinçlensin.
İnsanlara iyice bakın. Derinlerde herkesin bir yarası var. Herkes kendi yolunda yürürken belli savaşlar veriyor. Bu noktada insanı daha iyi anlayıp tanıyabilmek için bu tarz psikoloji kitaplarını okumayı, incelemeyi seviyorum.
Bölüm bölüm tüylerimin diken diken olduğu, ideolojilerin varlığını ve çıkışlarını sorgulatan bir eserdi. Güzel giden bir hayatın nasıl tepe taklak olabileceğini ele almıştı.
Kitabı okurken insanlar gerçekten bu derece acılar çekmiş olabilir mi ve aynı zamanda yine insanlar bu derece vahşileşmiş olabilir mi diye uzun uzun düşündüm.
Olay akışı olmakla birlikte, eğer düz okumadan ziyade belli kavramlar üzerine durulup araştırılırsa birçok şey öğrenilebilecek bir kitap.
Çin İşkencesiEmine Şenlikoğlu · Mektup Yayınları · 20075,3bin okunma