"Evet bu memlekette kadınların eti de, canı da sudan ucuz.Bu memlekette kadınlar, erkeklere kurban diye sunulmuş,hem zevklensinler,hem işlerini görsünler,hem de öldürsünler diye..."
"İstanbul'un tarihiymiş, kültürüymüş, güzelliğiymiş bunların umrunda değil.Durmadan turistin oteller yapıyorlar, çirkin Köprüler iğrenç gökdelenler... Tek dertleri daha çok rant,daha çok vurgun,daha çok avanta..."
"Kadınlar" diyor bir ses zihninin derinliklerinden, "kadınlar,onlarla oynayamazsın... oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın,asıl oyuncak sen olmuşsun."
Her şey bir kenara,çocukluktan yetişkinliğe geçişte, etrafımızdaki insanların verdiği sözel olmayan ipuçlarını nasıl gözlemleyebileceğimiz bize öğretilmiyor.ilkokul,lise ya da üniversitede insanlara durumsal farkındalığın öğretildiği dersler de yok.
Teknolojik ilerlemeye kafayı takıp kendimizi yavaş yavaş siborglara dönüştürmek yerine,bunca değişimle baş başa çıkmak için kendimizi nasıl geliştireceğimize odaklanmalıyız belki de.
Nihayet anladı ki bu kahveler işsizlikten ve aile dirliksizliğinden doğan ıstıraplara karşı sığınılacak yegâne mabedlerdir.Onlar da olmasa, Mütekaitler(emekli) için ölmekten başka yapılacak iş kalmayacaktır