Ateşin yaşamak için havaya ihtiyacı var. Hava ateşi güçlendirip tek başına olacağından daha parlak ve sıcak olmasını sağlar. Ama çok fazla hava ateşi tamamen öldürür, aynen çok fazla alevin tüm havayı tüketeceği gibi. Birlikte tek başlarına olduklarından çok daha güçlülerdir ama birbirlerinin varlığını aynı derecede tehlikeye atarlar.
Çünkü Vhalla, sen düşünüyorsun ve izliyorsun ama hiçbir zaman yapmıyorsun. Bu kütüphanedeki tüm kitapları okuyup bir gün ustanın kendisinden bile daha bilge olabilirsin ama sonra gerçekte hiçbir şey yapmadan ölürsün. Tek yaptığın şey hayatı başkalarının deneyimleri üzerinden yaşamak olur.
Akhilleus, sırtına saplanmadan bir saniye önce duyuyor okun alçak fısıltısını. Başını okun gelişini seyretmek istermiş gibi biraz yana doğru çeviriyor. Gözlerini kapatarak okun sivri ucunun derisini delip geçmesini, kalın kaslarını ayırıp kaburgalarının birbirine geçmiş parmakları arasından yavaşça ilerlemesini hissediyor. Orada, yolun sonunda kalbi var. Nihayet. Yağ gibi koyu renkli ve kaygan kan, kürek kemiklerinin arasından akıyor. Akhilleus, yüzü toprağa çarparken gülümsüyor.
Beni yatağımıza kaldırırken ağlıyor. Cesedim gevşek. Çadırın içi sıcak. Yakında koku başlar. Akhilleus bunu umursuyormuş gibi görünmüyor. Bütün gece beni kollarında tutuyor. Soğuk ellerimi ağzına bastırmış.
Gerçekten de Akhilleus'u tanıyamayacağımı mı zannetmişti? Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
Gözlerini açtı. "Mutlu olan bir kahraman söyle bana."
"Söyleyemem."
"Biliyorum. Hem ünlü hem de mutlu olmana asla izin vermezler." Tek kaşını kaldırdı. "Sana bir sır vereceğim."
"Söyle."
"Hem ünlü hem de mutlu ilk kahraman ben olacağım."
"...İnsanlar büyük kelimeler kullandığım için bana gülüyor. Ancak büyük fikirleriniz varsa, bunları ifade etmek için büyük kelimeler kullanmalısınız, değil mi?"