Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Merve Nur Korkmaz

... yazıyla yaratılmış insanların ruhlarında birikenleri okurken az sonra okumaktan uzaklaştığını, gözleri kitabın satırlarını takip ettiği halde, aklının başka yerlerde gezindiğini fark ederdi Ersin. Bazen okuduğu romanda, hikayede yer alan önemsiz bir kişiye takılırdı. Takıldığı kişinin metne girme nedeninin bir tek cümleden ibaret olduğunu görür, herkesin hayatının doğru söylenmiş bir cümleye sığabileceğini düşünürdü.
Sayfa 124
Reklam
Böyle bir dünyada, ne akla ne de salt içsel olan şeylere yer vardır; çünkü bunlar öyle şeylerdir ki ne görülebilir ne dokunulabilir ne sayılabilir ne de tartılabilirler. Öyle bir dünyada, en anlamsız olanları da dahil, tüm biçimleriyle sadece zâhirî eyleme yer vardır. Bu yüzden Anglo-Sakson "spor" düşkünlüğünün günden güne ilerlemesine şaşmamak gerekir: O dünyanın ideali, kas gücünü azamî derecede geliştiren "beşeri hayvan"dır.
Zengin olmayanların zenginlere karşı gıpta ve nefret etmelerinin temel nedeni de budur. Kendilerine "eşitlikçi" kuramlar vaaz edilen insanlar nasıl olur da kendilerinin en hassas oldukları konularda çevrelerindeki eşitsizliği görüp isyan etmezler? Tabii ki isyan ederler; çünkü eşitsizlik en yoğun düzeydedir, had safhadadır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kötüden iyi çıkacak olsa bile bu kötülüğün karakterini değiştirmez.
İstikbale hükmetmeye kalkmayalım. Yarın mademki doğmamıştır, yoktur. Hiç üzerinde bütün tahminlerimizin kıymeti de hiçtir.
Reklam
İhtiraslarımızı ekseriya tatsız bir nizama sokan ve bir manga yürüyüşünün yeknesaklığı içinde, boş bir vehme doğru adım adım götüren bu gaiyetten arasıra kaçmak lazım. Samimi ve hakiki ve dinamik yaşamak budur gibi geliyor onlara.
Beden teslim olur, diye düşündü. Sonsuzluk kendine ait olanı geri alır. Bu suları kısa süreliğine dalgalandırmış bedenlerimiz, hayata ve kendilerine karşı besledikleri sevgiyle sarhoş olup dans ettikten ve birtakım tuhaf fikirler düşündükten sonra Zaman'ın araçlarına teslim olur. Buna ne diyebiliriz ki? Ben belirdim. Yokum... ama yine de belirdim.
Sayfa 149
Kendi önyargılarının çizdiği kaderinin daracık yolundan çıkabilmiş tek bir kişi var mıydı? Bir imparator bile bundan kurtulamıyordu. Paul hayatta her şeye sahip olmaya, kendi suretinden bir evren yaratmaya çalışmıştı ama muzaffer evren sonunda sessiz dalgalarıyla onu da aşındırıyordu.
Sayfa 264
Tanrılarla insanları ayıran hiçbir şey yoktur. Biri diğerinin içine usulca karışabilir.
Reklam
yaşamını kendi benliğinin eksiksiz bir tasvirini yaratmakla geçiren bir yaratık, bu tasvirin antitezi olmaktansa ölmeyi tercih eder.
Aşk olmayan evde, giderek azalıp yok olan bir parfüm, buharlaşarak uçup giden su gibi eşyanın ruhu da yok oluyor. Maddenin anlamı kalıyor geriye. Tek başına ve aşksız yaşayan bir adamın evinde ise eşya evin efendisi kesiliyor. Musluklar bozuluyor , sandalyeler eklem yerlerinden ayrılıyor, koltuklar ihtiyarladıkça ufalan insanlar gibi küçülüyor sanki. Eşya yalnızlıkta çok ses veriyor.
Sayfa 60
Yaşamak her şeye rağmen bir iz bırakmaktır yeryüzünde. -Ben de yaşadım, sizin kadar!-
Sayfa 26
Düşündüm, BİR HAYAT NEDİR? Başlar ve biter, BİR HAYAT NEDİR? Acı ve tatlıdır, unutulur hepsi, BİR HAYAT NEDİR? Emin olmasam da 'hayat bir iz bırakmaktır' diyebilirim. Mezar taşı bir iz sayılır mı, emin değilim. Razı olan için mezar taşı bir izdir. Ben razı değilim. Gerçi elimden ne gelir?
Sayfa 46
Aklımızın almayacağı bazı şeyler vardır. Adalet duygumuzu aşan şeyler. Bu işin doğrusunu yanlışını biz söyleyemeyiz, bizim yargımız burada işlemez.
Sayfa 44
Rastlantı olarak eğer aramızdan birisi içini dökmeye ya da duygularıyla ilgili bir şeyler söylemeye çalıştığında aldığı yanıt, ne olursa olsun, çoğu zaman onu yaralıyordu. O zaman karşısındakiyle aynı şeyden söz etmediğini fark ediyordu. Gerçekte o, düşünmeyle ve acıyla geçmiş uzun günlerin derinliğinden çıkıp kendini anlatıyordu; karşısındakine aktarmak istediği imge bekleyişin ve tutkunun ateşinde çok uzun süre pişmişti. Oysa öteki, tersine, alışılmış bir heyecan, çarşıda pazarda satılan türden bir acı, sıradan bir melankoliyi aklına getiriyordu. İster iyilik ister düşmanlık taşısın, yanıt hep yanlış yönde oluyordu, her zaman vazgeçmek zorunda kalınıyordu. Ya da en azından, sessizliği katlanılmaz bulanlar, ötekiler yüreğin gerçek sesini bir türlü duyamadıkları için, çarşı pazar dilini kullanmaya ve alışılmış biçimde, sıradan ilişkiler ve olan bitenden, bir anlamda gündelik olaylardan söz etmeye razı oluyorlardı.
Reklam
Toprağına düşememiş, iki taş parçası arasında kuruyup kalmış bir tohum gibi yapayalnızdı artık.
Sayfa 55
Hayat güzel değildi; tatsızdı, acıydı. En vahimi de buydu. Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir.