Ofiste oturmuş, kahvemden keyifle yudumlar alıyordum. Yanımda, her zamanki gibi fırıncı Ahmet Amca'nın meşhur çörekleri vardı; sıcacık ve tarçın kokulu. Her şey sakin ve yolundaydı. Saatler sessizce ilerlerken, göz kapaklarımın yavaş yavaş ağırlaştığını fark ettim.
Tam gece yarısını geçiyordu, saat 3:00 civarıydı. Ofisin içinde hafif bir uğultu vardı. Derken, telefon birden şiddetle çaldı. Uykulu gözlerim bir anda fal taşı gibi açıldı. Telefonun diğer ucunda tanıdık bir ses vardı: Olay yeri inceleme ekibinden Seçil Komiser. Sesi titrek ve aceleciydi. "Acil gelmen lazım, bir cinayet vakası var," dedi. Henüz tam uyanamamış haldeydim ama bu sözler beni anında kendime getirdi. Hiç vakit kaybetmeden ofisten çıkıp olay yerine doğru yola koyuldum.
Olay yeri, şehrin dışındaki eski bir gecekondu mahallesindeydi. Karanlık sokaklar, sessiz ve ürkütücüydü. Vardığımda, etrafı polis şeritleri çevirmişti. İçimde garip bir hisle adımlarımı hızlandırdım. Gözlerim, o ürpertici manzaraya takıldı: 12 yaşlarında, yaklaşık 1.60 boyunda kumral ve yeşil gözlü bir çocuk cesedi... Olduğu yerde hareketsizce yatıyordu. İçimde derin bir sıkıntı yükseldi.
Biraz daha yakından bakmak için yavaşça yaklaştım. Zaman durdu sanki. O anda, havada asılı bir gerçeği hissettim. Burada sadece bir cinayet işlenmemişti, bu yer başka bir şeyler saklıyordu...
(İ)
İYİ OKUMALAR.