Birkaç saat öncesinde okuduğum anaerkil düzeni bir ütopya şeklinde anlatan ancak kendimi bşr distopyada bulduğum kştanın üzerine ilaç gibi geldi. Kitap, Mısır’da bir kadın hapishanesinde kalan Firdevs adlı bir kadının gerçek yaşam öyküsünü konu alır. Yazar Nawal El Saadawi, bir psikiyatrist ve kadın hakları savunucusu olarak hapishanedeki kadınlarla röportaj yaparken( daha sonrasında kendisi de bu hapishanede tutsak olarak kalacak ) Firdevs'le tanışır. Firdevs, ölüm cezasına çarptırılmıştır ve idamını beklemektedir. İdamına saatler kala yazarla konuşmayı, kendini anlatmayı kabul eder. Ölen Firdevs yaşamı boyunca eril düzenin kurbanı olmuştur. Düzen içindeki bu erillik yaşamın her yerine sirayet etmiştir. Cinsel istismar, cinsiyet rollerindeki eşitsizlik, dinin kadın üzerinde tahakküm aracı olarak kullanılması, paranın insana onur katması gibi çarpıklaşan bir çok konu bu kadar az sayfada bu kadar sade ve akıcı bir şekilde anlatılmış. Okuyun, okutun.
Babalar ve Oğullar temelinde kuşak çatışmasını esas alan ama aynı zamanda içerisinde toplumsal, felsefik ve sosyolojik açılımları da barındıran bir kitap.
Evet, kitabı okurken ilk göze çarpan şey
Ne zaman aşk üzerine ölüm üzerine tanıdık şeyleri tanıdık yerlerde hissetmek üzere olsam, önemli. Biraz daha ilerideymiş gibi, can sıkan yaratık alıp götürüyordu beni.