Onun hakkında en akla gelmeyecek şeyleri tasavvur etmiş ve bir an olsun durup da, belki de böyle yapmasının ve beni terk etmesinin bir sebebi vardır dememiştim. Halbuki sebeplerin en büyüğü, en mukavemet edilmezi, ölüm varmış. Utancımdan deli olacaktım. Bir ölüye karşı duyulan hazin ve faydasız nedametle kıvranıyordum.Ömrümün sonuna kadar, diz çökerek, onun hatırasına karşı işlediğim cinayetin kefaretini vermeye çalışsam, bunda gene muvaffak olamayacağımı, insanların en günahsızına kabahatlerin en ağırını; seven bir kalbi yüzüstü bırakmak ihanetini yüklemenin, asla affedilemeyeceğini seziyordum.
Hey canına yandığımın dünyası
Hepimizin boynunda ölüm künyesi
Sevda bir yana çeker körolası
Şarap bir yana.
Bela desen bre şahin aman
Baş ucumda dolanır
Ekmek parasına gelince
Sırat köprüsünden beter
Kıldan ince kılıçtan keskin
Öyle bir musibet ki kardeşim
Ne sen sor,
Ne ben söyleyeyim.
İnsanları konuşarak tanıyamazsın. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil…
Ölün varsa, vay halına!
Arxa çevir düzlüyünə,
amalına!
Bir qəbirlik yer almaqçün
Ətək-ətək rüşvət gərək!
Haqq evinə gedəndən də
Haqq istəyən
Şərəfsizə nə deyim mən?
Ölüm-ucuz, həyat-baha,
İndi ölüm,
Yaşamaqdan min qat baha!
"Bana öyle geliyor ki simgesellik bütün sanat için, yani Aiskhilos için de geçerlidir; sanatın bütünü metafordur... öyle değil mi, Vergilius?"
Bu, elbette doğru bir itirazdı: "Kendimizi ifade etmek için başka bir araca sahip değiliz; sanatın elinde yalnızca metafor var..."
“Ve ölüm, metaforun elinden kaçar diyorsun."
“Elbette... dil, bütünüyle bir metafordur, sanatın bütünü metafordur hatta eylem bile metafordur... bilen metafordur veya olmalıdır, olmak ister..."