Selahaddin Enis'i ilk defa bu kitapla beraber duyduğumu itiraf etmeliyim ancak bu kitaptan sonra adını unutmayacağıma eminim.
Yazdığı dönemi düşünecek olursak cesareti takdire şayan ve hayranlık uyandırıcı. Günümüzde bile çoğu yazar, yorumcu, haberci, birey vs. yöneticileri eleştirmekten, onların dünyasını örten perdeyi aralamaktan korkuyor. Selahaddin Enis ise o perdeyi ardına dek açmış. Elbette çok eleştirilmiş, yazdıkları çok müstehcen bulunmuş. Neticede kimse sırlarının gözler önüne serilmesinden hoşlanmaz tabi.
Keşke bazı kitapları herkese okutabilsek değil mi? Belki herkes okusa, asırlar evvel kaleme alınmış bir kitapta yazanlar şu an hala geçerliliğini sürdürmeyebilirdi. Bazı şeyleri aşmış olabilir, etik ve ahlak yönünden daha çok zenginleşmiş olabilirdik. Ama hayır! Bin yıl önceki sefaleti sürdürmekte ısrarcı olan insanlar var.
Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde geçen bu kitabı anlatayım size, bakalım siz ne düşüneceksiniz? Ülke savaşa girmiş, cephede oluk oluk kan akıyor. Fakir fukara aç karnına ayağında çarıkla savaşıp ölürken, zenginlerin eğlenceli partilerine konuk oluyoruz. Vatan, millet umurlarında bile değil. Bir tarafta açlıktan kırılanlar, diğer yanda onları böcek gibi gören, paralarını zevke sefaya harcayan zenginler, mevki sahipleri. Tek dertleri yolsuzlukla arsızlıkla daha çok para kazanmak, kumar oynamak, içkili alemlere akmak, gönül eğlendirmek, cepheden gelen zafer haberleri karşısında kadeh tokuşturmak ve bu zaferi sanki kendileri düşmanla çarpışmış gibi böbürlenmek...
Sizce bir gün eskide kalacak mı tüm bunlar?