Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, deyim yerindeyse ilmek ilmek işlediği, her ne kadar istikrar gerektirsede, içine daldıkça hızla okuduğunuz, mizahın yerinde, hüznün yerinde olduğu harika bir roman; Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Ana karakterimiz Hayri’nin, otobiyografisi gibi başlayan hikaye, hemen fark edemesekte çağdaşlama-batılılaşma dönemi arada kalan Türk insanının trajedisini anlatıyor. Hayri’nin çocukluğundan itibaren başına gelenleri yer yer mizahi bir dille okusakta, alt metinde gizli kalan mesajları sezdikçe okuma isteğimiz kabarıyor.
Bir okur olarak, her karakterinin numunelik seçildiğini düşündüğüm kitabta, Emine’ye üzülürken, Pakize’ye kızıp güldüm. En çok da tımarhaneye kapatılan ana karakterimiz ve onun pek bir bilgili doktoru arasında olan konuşmalar gözümden yaş getirmişti. Hayri’nin değişen hayatında, aştığı zorluklarla hatta bazen aşamadığı zorluklarla ben de mücadele ettim.
Gençliği döneminde bir türlü rahata erişemeyen, rahata eriştiği dönemdeyse rahat durmayan Hayri’nin, ilk eşi Emine, ondan olan iki çocuğu Zehra ve Ahmet, çılgın ikinci eşi Pakize, pek bir sevdiği metresi, Halit Ayarcı, Avrupa’dan öğrendiklerini hemen uygulamak isteyen çılgın psikiyatri doktoru, hiç yaşamamış Ahmet Zamani Efendi ve daha fazlasıyla sizi duygudan duyguya sürükleyecek, ispritizma cemiyeti nedir ki diye sorduracak, acaba diye düşünüp içinizde bir Hayri İrdal olma isteği uyandıracak Türk Edebiyatının nadide eserlerinden.
Herkesin okumasını, içindeki alt mesajı almasını ve yüzlerinde hafif bir gülümsemeyle hatırlamasını dilerim.