Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aynur Cengiz

Aynur Cengiz
@AynuR_GokmeN
Ön muhasebe
Lise
İstanbul
Zonguldak
4 okur puanı
Kasım 2023 tarihinde katıldı
Reklam
Zerda Ayas

Zerda Ayas

@zerdaayas
·
28 Ocak 2023 20:10
“Dünyaya geldiğin gibi, gitmek de elinde değil.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu giysiler içinde, Lotte, gömülmek istiyorum, onlara senin elin değdi, kutsandı; babandan da bunu istedim. Ruhum, tabutun üstünde süzülüyor. Ceplerim aranmasın. Seni ilk defa çocukların arasında gördüğüm zaman göğsünde taşıdığın bu soluk kırmızı fiyong - ah, çocukları bin defa öp ve onlara talihsiz arkadaşlarının yazgısını anlat. Sevimliler! çevremde fıkır fıkır kaynaşıyorlar. Ah, nasıl kilitlendim sana! ilk andan itibaren seni bırakamadım! - Bu fiyong benimle birlikte gömülsün. Doğum günümde onu bana armağan ettin! Bütün hepsini nasıl da içime çektim! - Ah, yolun beni buraya getireceğini düşünmedim! - - Sakin ol! yalvarıyorum, sakin ol! - Dolduruldular - On ikiyi vuruyor! Öyleyse tamam! - Lotte! Lotte, elveda! elveda! -
Senin için ölmek mutluluğuna ermiş olmam! Lotte, senin için can vermek! Yaşamının huzurunu ve hazzını yine yaratabileceksem, senin için cesaretle, sevinçle ölmek istedim. Ama ah! sevdikleri için kanlarını akıtıp, ölümleriyle dostlarına daha yüz defa yeni bir hayat kıvılcımı vermek, ancak az sayıda soyluya bağışlanmış
Reklam
En uzak kaynağa gidip şifa arayan, ama hastalığı daha da artan, yaşamı daha da acıyla sürecek bir hastayla alay eden, umarsız gebersin! vicdan azabından kurtulmak ve ruh sıkıntısından sıyrılmak için, kutsal mezara hac yapan bungun kalbe tepeden bakan. Tabanları açılmamış yola basan her adımı, ürkülü ruhunu dindiren bir damla olan ve her günün yolculuğundan sonra bir çok sıkıntıdan hafiflemiş yürek, rahat uyur. - Siz minderlerine kurulmuş lâf ebeleri, buna hezeyan mı demeniz gerekir? - Hezeyan! Ey Tanrım! gözyaşlarımı görüyorsun! İnsanı bunca zavallı yaratıp, ona bir de, bir parça fakirliğini, sana olan bir parça güvenini gasp eden kardeşler vermek zorunda mıydın, ey Rahman! Zira şifa veren bir köke, bağ çubuğunun gözyaşlarına olan güven, bizi saran her şeye, her saat öylesine ihtiyaç duyduğumuz şifayı ve hafifleten kuvveti veren sana olan güvenden başka nedir ki? Ey bilmediğim Peder! Aslında bütün ruhumu dolduran ve yüzünü benden çeviren Peder, beni kendine çağır, daha fazla susma! susuşun bu susamış ruhu dindirmeyecek - Ve beklenmedik bir şekilde geri gelen oğlu, kendisine sarılıp şöyle seslenirse, buna bir baba öfkelenebilir mi: İşte yine geldim, babacığım! Daha fazla dayanmamı istediğin yolculuğumu yarıda kestiğim için bana öfkelenme. Dünya her yerde bir, çaba ve çalışmanın karşılığı ücret ve sevinç; ama ben bunu ne yapayım? ben senin olduğun yerde iyi oluyorum ve senin yüzünü görerek acı çekeyim, zevk alayım. - Ey ulu Tanrım, sen kovar mısın onu?
Bazen kendime diyorum: Senin yazgın biricik; diğerlerini mutlu say - hiç kimse böyle eziyet çekmemiştir. Sonra ilkçağlardan bir şairi okuyorum ve onda sanki kendi kalbimi görüyorum. Bunca çok şeye dayanmam gerekiyor! Ah, benden önce de insanlar hiç böyle sefil oldular mı?
Nelere katlandığımı hissediyor. Bugün bakışı kalbimin ta derinine işledi. Onu yalnız buldum; bir şey söylemedim, bana baktı. Bense onun şirin güzelliğini, görkemli zekâ ışıltısını artık görmedim; bütün bunlar gözlerimden kayboldu. Çok daha nefis bir bakış, en candan katılımın ifadesiyle dolu, en tatlı acıma duygusu beni etkiliyordu. Niçin onun ayaklarına kapanamıyordum? niçin boynuna bin öpücük kondurup karşılık veremiyordum? Kurtuluşu piyanoya koşmakta buldu ve çalışına tatlı sakin bir sesle uyumlu eşlik etti. Dudaklarını hiç bunca alımlı görmedim; sanki susamış gibi açılıyorlardı, çalgıdan yükselen o tatlı tınıları içine çekmek ve yalnızca saf ağzından gizli yankıları yansılamak istercesine - Evet sana bunu öyle söyleyebilsem! - Daha fazla direnmedim, eğilip ahdettim: size bir öpüş kondurmaya hiç cüret göstermeyeceğim, dudaklar! üstünde gökyüzü ruhlarının süzüldüğü dudaklar - Yine de - arzuluyorum - Hah! görüyorsun, bir perde gibi ruhumun önünde duruyor bu - bu sonsuz mutluluk - ve sonra bu günahın cezasını çekmek için göçüp gitti - günah?
Dün ben giderken, elini uzatarak dedi: Hoşçakal, sevgili Werther! - Sevgili Werther! Bana ilk defa sevgili diye hitab ediyordu ve bu iliğime, kemiğime işledi. Kendi kendime yüz defa tekrarladım ve dün yatağa giderken kendi kendime her türlü şeyi konuşurken, birden şöyle dedim: İyi geceler, sevgili Werther! sonra da kendime güldüm.
Kendisini ve beni mahvedecek bir zehiri hazırlamakta olduğunu görmüyor, hissetmiyor; ve bana uzattığı felâketim olacak kâseyi büyük bir şehvetle yudumluyorum. Bana sık sık - sık? - yok, ama arada bir gönderdiği o müşfik bakış ne oluyor, hissimin elde olmayan bir ifadesini algılayışındaki o lütuf, katlanmam karşısında alnına çizilen o acıyış?
Reklam
Lütfen, bunu yanlış yorumlama; bu masum sözlerde alay gibi bir şey arama; bütün ruhumu önüne seriyorum; yoksa susmuş olmayı tercih ederdim: herkesin de benim gibi çok az bildiği bütün bu konularda bir söz sarfetmek istemem. Payına düşen acıyı çekmek ve ona ayrılan kadehi boşaltmak, insanın kaderi değil de nedir? - Ve kupa, göklerdeki Tanrı'nın insan dudaklarına pek acı gelmişse, niçin ben büyüksenip, bana tatlı gelmiş gibi durayım? Bütün varlığım olmakla olmamak arasında titrer, geçmiş geleceğin zifiri uçurumunda bir şimşek gibi çakar ve etrafımdaki her şey çökerken, dünya da benimle birlikte battığı için, niçin utanayım ki - Beyhude çabalayan güçlerinin iç derinliklerinde gıcırdayan, salt kendi itilmişin, kendine yetmeyip durmadan uçuruma yuvarlanan mahluğun sesi değil mi: Tanrım! Tanrım! beni niçin terk ettin? Peki, gökyüzünü bir çarşaf gibi düreni sakınmayan ifadeden utanmalı, o andan endişe mi duymalıyım
73 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.