Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hikmet Karan

Hikmet Karan
@BERTLEBY
18 okur puanı
Şubat 2022 tarihinde katıldı
128 syf.
·
Puan vermedi
Fatih-Harbiye
Fatih-HarbiyePeyami Safa
7.4/10 · 47,7bin okunma
Reklam
İstanbul’da ekmek fırıncılarının hemen hepsi Ergerili Arnavut Rumlardı. Simitçi ve börekçi fırınlarını ise hemen hemen tamamen Safranbolulu Türkler işletirdi. Bugün börekçi ve simitçi fırınları gene Safranboluluların elindedir. Ama ekmek fırınları tamamen Karadenizlilerin eline geçmiştir. Bu fırınlar bildiğimiz kubbeli fırınlardı. Maalesef o devirde hamuru hamurkârlar ayakla yoğururlardı. Sonradan hamur makineleri getirilmesi zorunluluğu konduysa da, fırıncılar daha kolay olan âdetten kolay kolay vazgeçmemişlerdir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ortaoyununun esası, Osmanlı cemiyetini zarifâne tenkit etmektir ve iki unsurdan kuruludur. Bunlardan birisi, kavuklu, kavuklu arkası, pişekâr ve zenneden kurulu olan asıl daimî oyun organıdır. Bunların karakteri Osmanlı, şehirli cemiyetini, kusurları ve meziyetleri ile (…) ortaya döker. İkinci kısım Osmanlı İmparatorluğu’nu teşkil eden muhtelif etnik grupların temsilcileridir ki, bunlar zengin bir trupta Arnavut, Laz, Kayserili, Acem, Yahudi, Frenk züppe, Sarhoş Ayvaz, Rumelili, Bolulu, Arap taklitleriydi. (…) Ortaoyununa ilk önce pişekâr çıkar ve zarif bir tekerleme ile oyunun ismini söylerdi. Ortaoyununda dekor olarak “Yeni Dünya” denilen üç kanatlı, insan boyunda ve beher kanadı boş bir tahta paravan gibi bir şey konurdu. Bu ev vazifesini görür, bir de sandalye ya bulunur ya bulunmazdı. Aslında ortaoyunu son zamanlarda dünyanın denemeye başladığı dekorsuz tiyatro idi ve kendine mahsus bazı deyimleri vardı…
Hikmet Karan
@BERTLEBY·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Münzevi Adası
Münzevi Adasıİrfan
8/10 · 1 okunma
Reklam
Camus ile bir türlü tanışamamaktan doğan küskünlüğüm, hedefimi ramak kala sıyırtma başarısızlığımla iyice perçinlendi. 1960’ta Paris’e gittiğimde onunla görüşmeyi kararlaştırmıştım, yazar Romain Gary de bir mektubunda bana Camus ile birlikte olabileceğim bir akşam yemeği ayarlayacağından söz etmişti. O sıralar uzaktan tanıdığım, sonraları candan bir dost diye benimsediğim engin yetenekli yazar Gary, sık sık görüştüğü Camus’nün benim Un Lit de Ténébres’imi okuduğunu ve çok beğendiğini de iletmişti bana; tabii koltuklarım kabarmıştı, birlikte geçireceğimiz akşamın nefis olacağını seziyordum. Ama ben daha Fransa’ya gitmeden feci haber geldi: Camus bir araba kazasında, kırk altıncı yaşının baharındayken amansız ölüme kurban gitmişti. Hiç tanımadığım birinin ölümüyle bu kadar sarsıldığım olmamıştı. Ölümü üstüne sürekli düşünüyorum. Arabayı her ne kadar Camus sürmüyorduysa da sürücüyü tanımaması olanaksızdı, yayıncının oğlu hız-canavarlığıyla ünlüydü; demek ki bu kazada intiharımsı, en azından ölümle flört sayılabilecek bir gözükaralığın payı da vardı, bu yüzden olayla ilgili kestirimlerin dönüp dolaşıp yazarın yapıtlarındaki intihar temasında düğümlenmesi kaçınılmazdı. Yüzyılımızın en ünlü entelektüel bildirilerinden biri Sisyphos Miti’nin başında yer alır: “Gerçekten ciddi sayılacak bir tek felsefi sorun vardır, o da intihardır. Hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı sorununda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusunu yanıtlamakla eş değerdir.”
289 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.