Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bekir İstanbul

Bekir İstanbul
@Bekir34
Matematik ile aklımı, edebiyat ile kalbimi güzelleştiriyorum...
Öte yandan; bazı zamanlarda söylenecek en doğru şey, hiçbir şey söylememekti. Sessizlik yaratmak, boş bir alan oluşturmak ve diğer adamın bu boşluğu nasıl dolduracağını izlemek. Uzun süre oturdu ve halıya baktı. Bu sabır isteyen bir stratejiydi. Fakat sessizliğin ne kadar zamandan sonra bir strateji olmaktan çıkıp, vakit kaybına dönüştüğünü iyi değerlendirmek gerekiyordu. Sessizliğe son verme noktasına çok yaklaşmışıt ki Dermott konuşmaya başladı.
Reklam
“Aslında,” dedi Gurney bilgi dolu bir denizde görmeye çalıştığı şeyi sonunda gören bir bilim adamının filizlenen heyecanıyla, "on bir bin yeterli olur."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kalbi hızla atıyor, düşünçeleri birbirini kovalıyordu. Sonunda bir sandığı ya da bir dolabı andıran daracık odasında boğulur gibi oldu. Bakışları da düşünceleri de genişlik istiyordu. Şapkasını kaptığı gibi dışarı fırladı.
İnsanları en çok korkutan şey nedir? Herhalde atacakları yeni bir adım ya da kendilerine ait yeni bir fikri ilk dile getirdikleri an.
Reklam
"Bir saat sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, planlarla ve ruh halleriyle dolu bir kaptır." Yitik Zamının İzinde - Marcel Proust
Wundt'tan kırk yıl sonra, 1928 yılında Bolero adlı bestesini ilk kez icra eden Maurice Ravel, bu etkiyi biliyor olmalıydı. Sürekli yinelenen tek bir melodi ve tek bir ritimden oluşan bu ünlü beste orkestra için bir Tempo Tutma Aygıtı'ndan başka bir şey değildi - usta besteci eserini "müziksiz bir orkestra parçası" olarak tanımlamıştı. Sadece sesin yüksekliği ve tınısı değişiyordu. Eserin fısıltı halindeki başlangıcından, sonundaki 'fortissimo'ya (yüksek sesli) kadar geçen onbeş dakika boyunca ses giderek yükseliyor ve kuvvetleniyordu. Partisyonda da tempoya harfiyen uyulması gerektiği yazılıydı. (Bir orkestra şefi ritmi hızlandırmak istediğinde Ravel çılgına dönmüştü) Yine de bu eseri her dinleyen, dansın giderek daha hızlandığını düşünüyordu oysa aslında sadece müziğin tekdüzeliği tarafından adeta hipnotize edilmiş oluyordu.
Zamanımıza daha fazla yaşam verdiğimizde, yaşama da daha fazla zaman veririz.
Bir anın içinde gelecek ve geçmiş açıkça içiçe geçer ve bizim şimdiki zaman dediğimiz o hassas çizgide birbirlerine dokunurlar.
Bir atto saniyelik şimşeğin bir saniyeye oranı, bir saniyenin evrenin yaşına oranına eşittir. İşte zaman bu kadar hassas bir şekilde parçalara ayrılabilir.
Reklam
Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Honore de Balzac'ın alışkanlık haline getirdiği bir çalışma günü şöyleydi: Akşam saat 18.00'de yatıyor, gece yarısına kadar uyuyor, sonra kalkıp iş kıyafetini giyiyordu - beyaz bir keşiş cübbesiydi bu, ucunda bir kağıt bıçağı asılı altın bir zincir kuşağı vardı. Balzac çok koyu bir kahve yapıp, iki fincan içiyordu. Sonra da çalışmaya oturan Balzac, karga tüyünden bir kalemle, mum ışığında 15 saat, bazen de 24 saat aralıksız yazıyordu. Altı saatte bir "kalbi coşturan kahve" sinden yeni istihkakını içiyor, bu içeceğin "düşünceleri taburlar gibi harekete geçirdiğini söylüyordu. Bu yöntemle 90 roman yazdı. Ne var ki "İnsanlık Komedisi" adlı büyük dizisini tamamlayamadı. Balzac kendisine karşı biraz daha iyi davransaydı, kim bilir dünya edebiyatını daha hangi eserlerle zenginleştirecekti? Bu yazar henüz 51 yaşındayken ölmüştü.
Mağaralar zamanın dışındaki yerler gibidir. Gün ışığının son pırıltısını da geride bıraktığınızda, dakikaların akışını şaşırtıcı bir hızla unutursunuz.
Belki rüya da görüyor, dedi berber. Bunu ikinci kez söyleyip söylemediğinden emin değildim, zaman ikimizi ayrı ayrı kuşatıyordu sanki.
Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. Dönsen de, eksik.
Maria'nın gözdesi olan beş yer türü vardır: bahçeler, dağlar, deniz kıyıları, müzeler ve kütüphaneler.
242 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.