Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pisîka sor

Pisîka sor
@Berffyrc
Travma- dan çıkmanın anahtarı donma tepkisini (aslında belli bir zaman sınırlaması olan bu tepkiyi) kendisiyle bağlantılı olan korku- dan ayırmaktır. Korkudan hareketsizlik tepkisi veren hayvan- lar, bunu yaparken karşı saldırıya ya da yönü belli olmayan çılgınca bir kaçışa son derece hazırlardır. Hayvanların hayatta kalabilmeleri için savaş ya da kaç tepkisinin çaresizliği içinde (hayvan çökmeden ya da donmadan önce) kullanılmış olan bütün o enerji, söz konusu hayvan hareketsizlik tepkisinden çıktığında patlamaya hazır bir şekilde yeniden ortaya çıkar. Biz insanlar ise hareketsizlik tepkisinden çıkmaya başladığımızda genellikle ani ve bunaltıcı duygu dalgalarının akınına uğrarız. Bu dalgalanmalara anında müdahale edilmemiş olduğundan, enerji aşırı yoğun öfke ve dehşet duygusuyla birleşir. Korku ve hem kendine hem başkalarına dair şiddet korkusu, hare- ketsizlik tepkisini yeniden aktive eder, yayılmasına neden olur ve genellikle süresi belirsiz bir dondurulmuş dehşet biçimine sokar. İşte bu da travmanın kısır döngüsüdür.
Reklam
Kümülatif Etki Söz Konusudur Travma sonrası semptomlar bir gecede meydana gelmezler. Donma tepkisinin semptom göstermesi ve kronikleşmesi aylar sürer. Ne yapacağımızı biliyorsak, o zaman, aşırı bunaltıcı ola- ya dair tepkilerimiz semptomlara dönüşüp yerleşmeden önce bu tepkilerimizin yarım kalan fizyolojik kısmını çözmek için yeterli süremiz olur. Çoğumuz ise, ne yapacağımızı bilmeyiz, hatta yapılabilecek bir şeyler olduğunu bile düşünemeyiz. Böylece birçok insan bunaltıcı ve boğucu olaylardan sonra travmaya dair kocaman, yenilip yutulmaz bir parçayı da yan- larında taşıyarak yollarına devam etmek zorunda kalır. Birbirini takip eden her bir donma çözülme deneyimi tek bir fark dışında fizyolojik düzeyde asıl deneyimle aynıdır. Her donmayla birlikte, durumla baş etmek üzere davet edilen enerji miktarı artar ve yeniden donmanın kümülatif etkileri de böylece birikir. Yeni enerji durumu daha çok semptomun oluş- turulmasını gerektirir. Donma tepkisi kronikleşmekle kalmaz, yoğunlaşır da. Donan enerji biriktikçe, çaresizlik içinde onu kapsamaya çalışan semptomlar da birikir.
Neo-korteksimiz bize hareketsizliğin ölüme benzediği bilgisini verir. Ölüm ise insanların şiddetle kaçın- dığı bir deneyimdir. Hayvanların onları engelleyen böyle bir farkındalıkları yoktur; onlar için yaşam ve ölüm bir sistemin, üstelik tamamıyla biyolojik bir sistemin parçalarıdır. İnsanoğ- lu ölümün ne demek olduğunu anlar ve dolayısıyla

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Travma sonrası anksiyetede hareketsizlik tepkisi aslında içeriden korunuyor. Yoğun saldırganlık dürtüsü öyle korkutucudur ki, travmatize olmuş kişiler bunu dışarıya doğru ifade etmek yerine içeriye kendilerine yönlendirirler. Bu içeriye doğru patlayan öfke anksiyöz depresyona dönüşür ve çeşitli travma sonrası stres semptomlarının ortaya çıkmasına neden olur
Suçu Neo-kortekse Atın Neden insanlar bu farklı tepkilerin içine hayvanlar gibi doğallıkla girip çıkamazlar? Bunun nedenlerinden biri bizim fazlasıyla gelişmiş neo-korteksimizin (rasyonel beynimizin) çok karmaşık ve güçlü olduğu için, korku ve aşırı kontrol söz konusu olduğunda, sürüngen iç nüve tarafından üretilen gizil yapıcı içgüdüler ve tepkilerle çatışmasıdır. Neo-kortek- simiz bazı nispeten nazik içgüdüsel tepkilerimizi kolayca ezip geçebiliyor enerjinin boşalmasını sağlayarak travmanın iyileşmesini sağlayan içgüdüsel tepkilerimiz de bu nispeten daha nazik içgüdülerimiz arasında bulunmakta. Bu boşalım süreci amacına hizmet etmek üzere harekete geçecekse, bu hareket sürüngen beyin tarafından başlatılıp teşvik edilmeli. Neo-korteksin yapması gereken ise içgüdüsel bilgiyi kontrol etmek yerine ayrıntılarına girmek olmalıdır. Neo-korteks tehlike ve tehdit karşısında içgüdüsel savunma tepkilerini (savaş, kaç ya da don) aşacak kadar güçlü değildir. Bu bağlamda biz insanlar, hayvanlardan bize kalan mirasa karşı kaçınılmaz bir bağlılığa sahibiz. Hayvanlar bazı boşalım biçimleriyle normal doğal fonksiyonlarına geri dönmelerini engelleyecek kadar fazla gelişmiş bir neo-kortekse sahip değiller. İnsanlarda travma oluşuyor çünkü başlayan içgüdüsel döngünün tamamlanmasına izin verilmiyor. Neo-korteks bu içgüdüsel tepkilere dair döngünün tamamlanmasını engelledi- ğinde bizler travmatize oluyoruz.
Reklam
Vahşi doğada yaşayan hayvanlar bize bir yandan yaşama azmi ve sağlık konusunda örnek olurken bir yandan da biyo- lojik iyileşme sürecini kavramamıza yardımcı olurlar. Ayrıca hayvanlar sayesinde, tepkilerimizin salt içgüdüsel olması halinde hayatımızın alabileceği şekle dair değerli bir bakış açısı da kazanmış oluruz. Hayvanlar doğanın dengesini örnekleyen birer öğretmen gibidir. Travma tedavisinin zorluklarından biri de, travmaya yol açan olayın içeriğine çok fazla odaklanılmasıdır. Travma geçiren insanlar kendilerini, içgüdüsel iyileşme gücüne sahip birer hayvan olarak değil, hayatta kalanlar olarak tanımlama eğilimindedirler. Hayvanların tehlike geçtikten sonra geri dönebilme yetenekleri biz insanlara örnek olabilir. Onların bu davranışları bize kendi içsel iyileşme yeteneklerimize ulaş- mamız için yol gösterebilir. Travmanın yıpratıcı etkilerinden özgürleşebilmek için ulaşmaya ihtiyaç duyduğumuz içgüdüsel stratejileri bulmak amacıyla hayvan yanımızla ilgilenmeli bu yanımızı önemsemeliyiz.
Bazı canlı türleri güvenliklerini sağlamak için çok işlerine yarayan mekanizmalar geliştirmişlerdir. Fark edilip saldırıya maruz kalmaktan kaçınmak için zebralar kamuflaj kullanırlar, kaplumbağalar saklanır, köstebekler çukur kazar, köpekler, kurtlar ve çakallar teslimiyetçi bir duruşla pozisyon yenilerler. Savaşma, kaçma ve donma davranışları o kadar ilkeldirler ki, sürüngen beyinden bile daha eski tarihlere dayanırlar. Bu hayatta kalma araçları, örümcek ve hamam böceklerinden pri- matlara ve insanoğluna kadar bütün canlı türlerinde bulunur. Evrensel ve ilkel savunma davranışlarına "savaş ya da kaç" stratejileri denir. Durum saldırganlık gerektirdiğinde, tehdit altındaki yaratık savaşır. Söz konusu tehditle karşı karşıya kalan yaratık savaşı kaybedecek gibi olduğunda da, müm- künse kaçar. Bu seçimler düşünülerek yapılmazlar, içgüdüsel olarak sürüngen beyni ve limbik beyin tarafından yönetilirler. Ne kaçmak ne de savaşmak söz konusu hayvanın güvenliğini sağlayamadığında başvurulacak bir diğer savunma hareketi daha vardır: hareketsizlik (donma), bu hareket de hayatta kalmak için diğer ikisi kadar evrensel ve temeldir
İçgüdüsel beyin her zaman uyarana biz onu bilinçli olarak fark etmeden önce yönelerek, organize olur ve tepki verir.
Onun suçu değil, dedi. Ah, evet dedi Lex, neredeyse bizi yiyordu ve bu onun suçu değil. O bir etobur. Sadece yapması gerekeni yapıyordu. Michael Crichton, Jurassic Park Bir sürüngenin bilinçli seçim yapmak gibi bir seçeneği yoktur. Sürüngenlerin her davranışı, her hareketi içgüdüseldir. Yiyecek, sığınak ve üremek için uygun bir eş arayışını yöneten yalnız ve yalnız içgüdülerdir. Tüm savunma stratejileri gene- tik olarak, ilkel ve son derece etkili beyinde programlanmış bulunmaktadırlar. Bu davranışlar sürüngenin kontrol edeme- diği ritmik döngülerin bir parçasıdır. Yaşama dair bu ritüeller, yüz milyonlarca yıldan beri yıl be yıl, mevsim be mevsim, günbegün tekrarlanmışlardır. Neden? Çünkü işe yararlar. Böcek bir kütüğün üstünde güneşin tadını çıkararak ker- tenkeleye doğru ilerler. Kertenkele dilini üzerine şaklatır ve böcek yok olur. Kertenkele aç olup olmadığını dert etmekten vazgeçmez. Böceğin yenilecek kadar temiz olup olmadığına dair bir soru işareti yoktur. Günlük kalori oranına uygun olup olmadığına takılan da yoktur. Sadece onu yemiştir. Tıpkı uyuduğu, ürediği, kaçtığı, donduğu, savaştığı ve benzerleriyle ilgili yaptıkları gibi. Içgüdülerle yönetilen hayat yalındır. Ker- tenkelenin hatırlaması gereken bir şey yoktur, plan yapması gerekmez, öğreneceği bir şey de yoktur içgüdüler hepsini halleder.
Artık içgüdüsel seslerimize dokunmaya başlayabiliriz. İlk adım bu sesi dinlemek için duyusal algıyı kullanmayı öğrenmek. Bu yolculuğun en faydalı özniteliği yumuşaklık yani nezaket. İçgüdüsel benle temas kurmak meşakkatli bir hüner. Dolayısıyla asla zorlayıcı olmayın. Sabırlı olun, yavaş yavaş ele alın. Herhangi bir anda bunaldığınızı hissederseniz, aşırı yüklenmişsiniz demektir. Bir dahaki sefere aynı dönemece geldiğinizde daha yavaş olun. Daha yavaş giderek hedefe daha hızlı ulaşacağınız bir yer burası. Bazen duyusal algı çok yavaş ortaya çıkarken, bazen de onu çok hızlı bir kavrayışla bir anda yakalarsınız ve olayın bütünü anında netleşiverir. Yapabilece- ğiniz en iyi şey açık ve meraklı bir tutumla hareket etmek. Meydana gelmekte olanı yorumlamaya, analiz etmeye ya da açıklamaya çalışmayın; sadece deneyimleyip farkına varın. Söz konusu meseleyle ilgili anıları, duyguları, sezgileri ya da başka bir şeyleri taramak da gereksiz. Kendiliğinden gelmeleri iyi olur ama onları yorum yapmadan ya da duygusal bağlılık oluşturmadan gözlemlemek daha bile önemli. "Onları geldik- leri gibi kabul etmek" duyusal algınızın dilini. öğrenmenizin en iyi yolu. Bilgi size sözcükler, resimler, sezgiler ve duygular biçiminde gelebilir ancak hangi biçimde gelirse gelsin, bir diğer duyumsamalar katmanının kendisine eşlik edecek olmasıdır. Bu katmandaki duyumsamalar, siz dikkatinizi fazlasıyla örtük bir düzeye yönlendirmeyi öğrenene kadar muğlak kalabilirler. Duyusal aracılığıyla kendinizi tanımayı öğrenmeniz trav- mayı iyileştirmeye dair atacağınız ilk adım olacaktır.
Reklam
Aşağıda verilmekte olan egzersiz aracılığıyla duyusal algıyı deneyimleyip anlayabileceksiniz. Bu satırları okurken bulun- duğunuz yerde olabilecek en rahat pozisyona geçin. Bedeninizin şu an sizi taşımakta olan yüzeyle temasını hissedin. Teninizi hissedin ve giysilerinizin teninizle nasıl temas ettiklerini fark edin. Teninizin altını hissedin - ne tür hisler var orada? Şimdi yavaşça bu hisleri hatırlayarak düşünün: kendinizi rahat hissettiğinizi nasıl anlıyorsunuz? Hangi fiziksel hisler bu genel rahatlık duygusuna katkıda bulunmakta? Bu hislerin daha çok farkına varmak sizi daha fazla mı rahatlatıyor yoksa daha az rahat mı hissediyorsunuz? Zaman geçtikçe değişen bir şey oldu mu? Bir süre böyle oturun ve rahat hissetmeye dair duyusal algının keyfini çıkarın. Iyi!
"Organizmayı", ilişkileri ve özellikleri büyük ölçüde bütünün içindeki fonksiyonlarıyla belirlenen birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan elemanlardan meydana gelen kar- maşık bir yapı olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla organizmanın bütünü bağımsız parçalarının toplamından daha fazla. Ben- zer şekilde duyusal algı, dağınık bilginin büyük
Bizimki dahil olmak üzere modern kültürlerin çoğunda ise, egemen tutumun kurbanı olmaya katlanmaya dayanıklılık deniyor ve semptomlarımızın ciddiyetine aldırış etmeden bu yükü taşıyabilmek bir çeşit kahramanlık sayılıyor. Büyük bir çoğunluğumuz bu sosyal geleneği sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz. Neokorteksimizden aldığımız gücü, mantıksallaştırma yeteneğimizi kullanarak, kişinin ciddi bir tehdidin üstesinden gelmiş olduğu, hatta bir savaşı bile "sıyrıksız atlattığı" izlenimi vermekte zorlanmayız ve çoğumuzun yaptığı şey de tam olarak budur. Daha çok diğerlerinin hayranlığını kazanmak için "soğukkanlı görünmeye çalışırız - sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan birer kahraman gibi dolaşırız.Bizi süper-insan olmaya teşvik eden bu sosyal adetler insana ve topluma çok büyük haksızlık ederler. Eğer nispeten nazik dürtülere baş eğmeden hayatta ilerlemeye girişirsek, üzücü deneyimlere geri döndürülürüz ve güç gösterimiz illüzyon olmaktan ileri gidemez. Aradan geçen zamanda da travmanın etkileri gittikçe büyüyerek daha ciddi bir hal alır ve sağlamlaşarak kronikleşirler. Sinir sistemimizde donmuş halde saklanan yarım kalmış tepkiler ise zorla uyandırıldıklarında patlamak üzere programlanmış birer saatli bombaya benzerler. Insanoğlu bu gücü boşaltmak için uygun araç gereci ve desteği bulana kadar bizler açıklanamayan öfke patlamaları yaşamaya devam ederiz. Gerçek kahramanlık yaşanan dene- yimleri bastırıp inkar etmek değil, onları açıkça kabullenecek cesarete sahip olmaktır.
İnsanlar aşırı bunaldıklarında "ruhları" bedenlerinden ayrılabilir.
Aslında hayata dair her şey birbiriyle ilintilidir. Tüm insanlar içinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir karşılıklılık ağına, kaderin tek bir esvap halinde örmüş olduğu bir ağa kaçmış bulunuyorlar. Birini doğrudan etkileyen herhangi bir şey geri kalanları da dolaylı olarak etkilemekte. Siz olmanız gereken kişi olana kadar ben olmam gereken kişi olamam ve ben olmam gerekeni olana kadar da sizin olmanız gerekeni olmanız mümkün değildir. İşte hakikatin iç içe geçmiş yapısı budur.
201 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.