"Psikanaliz esnasında hasta kanepeye uzanmalı ve size bazen anlatılması hoş olmayan şeyleri anlatmalıdır." Bunun üzerine doğaçlama içinde hemen cevap verdim: "Şimdi, logoterapide hasta, dik bir şekilde oturuyor olabilir ama bazen hiç hoş olmayan şeyler işitmek durumunda olabilir."
Sadece gelecekten ve üstüne çekilen perdeden bahsetmedim. Aynı zamanda geçmişe de değindim. Bu mevcut karanlığın içerisinde bile geçmişin bütün coşkulu mutlulukları ve ışıklarının nasıl aydınlattığını anımsattım. Kendi kendime bir vaiz gibi seslenmekten kaçınmak için, yine şunları yazmış olan bir şaire atıfta bulundum: "Was du erlebst, kann keine Macht der Welt die Dir rauben" (Yaşamış olduklarını, dünyadaki hiçbir güç senden alamaz."
Onu büyük bir sevgi ile bekleyen insana ya da bitmemiş bir işe karşı sorumluluğun bilincine vakıf olan insan, hayatını asla bir kenara bırakamaz. Varoluşunun "neden"ini biliyordur ve hemen hemen her "nasıl"a dayanabilecektir.
Istırap bizim için sırtımızı dönmek istemediğimiz bir göreve dönüşmüştü. Başarı için gizli fırsatların farkına varmıştık. Bu fırsatlar şair Rainer Maria Rilke'nin "Wie viel ist aufzuleiden!" (Üstesinden gelmek için ne kadar çok ıstırap var!) diye yazmasının sebebiydi.
(...)
Bizim için üstesinden gelinecek çok ıstırap vardı. Bu nedenle zayıflık anlarını ve gizli gözyaşlarını en az seviyede tutmaya çalışarak, ıstırabın tamamıyla yüzleşmek gerekliydi. Ancak, gözyaşlarından utanmanın hiçbir sebebi yoktu. Çünkü gözyaşları, insanın cesaretlerin en büyüğüne, ıstırap çekme cesaretine sahip olduğuna tanıklık ediyordu. Çok az kişi bunun farkına varıyordu.
Bir insanın ruhsal hali -cesaret ve umuda sahip olup olmaması- ile vücudunun bağışıklığı arasındaki bağlantının ne kadar güçlü olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül etkilerinin olabileceğini de anlayacaklardır.
Bir mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahi bir ışık altında görme çabası, yaşam sanatını geliştirirken öğrenilen bir çeşit hiledir. Istırap her yana egemen olsa da, toplama kampında da yaşam sanatını uygulamak mümkündü.
Mizah, benliği koruma mücadelesinde ruhun silahlarından biriydi. Mizahın, sadece birkaç saniyeliğine de olsa, insan tertibindeki her şeyden daha fazla bir uzaklaşma ve herhangi bir durumun üzerine çıkabilme yeteneği sağladığı iyi bilinir.
Disleksi ya da DEB'e sahip bir çocuk kekeleyebilir, tökezleyebilir ve ters yönde dönebilirken, dünyada veya bir sayfadan veya bir kişiden kopabilirken aynı zamanda gözü yükseklerde de olabilir. Yeni ve beklenmedik yollarla bağlantı kurabilir. Tökezlerken ayağı takılıp yeni ve harika bir şeyin içine düşebilir. İşte bu yüzden bu çocukların zihin pencerelerin temiz tutmamız, onları utanç, eleştiri, yenilgiyi kabul etme ve değerden düşmenin lekelerinden arındırılmış tutmamız hayati bir önem taşımaktadır.